Moskova, Rusya`nin baskenti ve Avrupa`nin en büyük kentlerinden biridir. 850 yil önce, Prens Yuri Vladimirovich Dolgoruky tarafindan kuruldugu kabul edilir. Moskva Nehri kenarina kurulan bu ahsap kasaba, gittikce gelismeye baslar, kasaba etrafina set çekilerek dusmanlara karsi korunma saglanir.
Daha sonralari ticaret yolu uzerinde olmasi sayesinde ufak kasaba, gelismesini devam ettirir, Mogol saldirisi sirasinda ele geçen kent, Dmitry Donskoy 13.cü yüzyılda Moğollara karşı ilk başarıyı elde eder ve daha sonra 3.cü İVAN, kenti taş duvarlarla sağlamlaştırır. Diğer yakın kabileleri de kendi etrafında birleştirir. Bugün Kremlin Meydanı’nın olduğu bölge 15.ci yüzyılda şekillenmeye başlar. Şehir gelişmesini sürdürürken, duvarlar da genişletilmeye devam eder. Tatar saldırılarına karşı özellikle güvenliğe önem verilir.
Çar adı verilen yöneticiler tarafından yönetilen Rusya, komşusu Osmanlı ile de uzun bir dönem savaşlar yapmış ve doğu cephesinde özellikle birçok şehit vermemize neden olmuştur.
1917 yılında yönetimi ele geçiren Bolşevikler ihtilal yaparak Komunizmi getirmiş ve Çarlık sistemine son vermişlerdir. Ruslar bu ihtilale Yahudi İhtilali adını verirler çünkü bu ihtilali yapan 20.000 kişinin çoğu Yahudi azınlıktan oluşmaktaydı….
Moskova’ya Ekim 2002’de ilk seyahatimi yapma şansım oldu. İstanbul’dan kalkan charter uçak iki buçuk saat sonra Moskova’ya ulaştı. Demodedova Havaalanı’na inen uçaktan inerken, 2 derecelik hava sıcaklığı insanın kemiklerine işliyordu.
Moskova’da 6 havaalanı var, bu yüzden varış havaalanınızı iyi öğrenmenizde fayda var. Havaalanında vize işlemleri sırasında Türk vatandaşları özellikle kenara alınıp, pasaportları alınıp 10-15 dakika bekletiliyorlar..
İşlemler bitip taksiye bindiğimizde, dışarda lapa lapa kar yağıyordu ve taksicinin söylediğine göre, bu mevsim için çok normal olmayan bir durumdu bu. Gazetelerde yazanlara göre de Moskova’da soğuktan 20’ye yakın kişi donarak ölmüştü bu hafta içerisinde…..
Taksi ile bir saate yakın süren seyahat sonrası, Moskova Otel’e geldik. Burası Moskova’nın eski otellerinden birisi ve Kremlin Sarayı’nın hemen yanıbaşında. Fiyatları 3 yıldız bir otele göre oldukça pahalı sayılır çünkü gecesi 100 dolar civarı…Tek iyi tarafı, şehir merkezinde oluşu ve temizliği….
Moskova, benim için Kremlin demekti bugüne kadar, fotoğraf karelerinden aklımda kalan o 1001 Gece Masalları stilindeki binayı görmeden Moskova’dan gitsem, gözüm açık kalırdı doğal olarak ve boşluk yakaladığım ilk anda bu tarigi binaya koştum…Koştum koşmasına ama gözümde canlandırdığım o dev bina yerine küçük bir bina çıkınca hayallerimim yıkıldı…
Kremlin Sarayı ile alakalı bazı noktaları yeniden gözden geçirmemiz lazım, öncelikle o fotoğraflardaki güzel ve sevimli bina bir KİLİSE. “Saint Basil” adındaki bu Ortodoks Katedral, Korkunç İvan tarafından, Kazan ve Astrahan zaferleri hatırasına yaptırılmış ve İSLAM’A KARŞI BAŞARININ SEMBOLU olarak 1553 yılında inşasına başlanmış ve 1560 yılında bitirilmiştir. Binanın dizaynını Barma ve Posnik adlarında iki Rus mimar yapmış ve bir İtalyan mimar bu projeyi tamamlamıştır. Anlatılanlara göre, Çar , katedral inşaatı sonrasında Italyan Mimara, bu binadan daha mükemmelini yapabilir misin? Diye sormuş, aldığı cevap “evet” olunca da, bir daha böyle mükemmel bir bina yapamasın diye gözlerini oydurarak kör etmiştir…..
St. Basil kimdir? Diye sorulabilir… 15.ci yüzyılda, Rusya’da, derviş diyebileceğimiz insanlar çok değer görmekteydi. St. Basil sokaklarda peşmurde dolaşan ve kendini “İsa Aşkıyla delirmiş biri” olarak tanıtan bir zattı. Öldüğü zaman, bu katedrale onun adının verilmesine karar verilmiştir.
Katedral, 8 kuleden oluşmakta.Rus Ortodoks inancında, kilisede oturmak yasak sayıldığı için, dua edenler bölüm bölüm dolaşarak ayakta dualarını ediyorlar. Kilisede en çok ilgimi çeken bu nokta oldu, çünkü ben kocaman bir alan bekliyordum.
St Basil Katedrali, diyebiliriz ki Moskova’nın en sevimli ve ilginç binasıdır. Kremlin Sarayının ucunda inşa edilmiştir. Kremlin sarayı yüksek duvarlarla kaplı ve ağırlık olarak kırmızı rengin kullanıldığı bir bina…
Lenin 1924 yılında öldüğünde, cesedi mumyalanarak, Kremlin Sarayında özel bir bölüme konularak , halkın onu görmesi sağlanmış ve bugün hemen Kızıl Meydan’da, LENIN yazan bölümde müzesi mevcut, dileyenler uğrayabilir, ben gidemedim çünkü hergün açık değil dediler.
Kremlin Meydanı’nda , Lenin Müzesi karşısında kocaman bir bina dikkatinizi çekecektir hemen. Bu bina içerisinde çok modern dükkanların olduğu, kozmopolitan bir yer. İşin ilginç tarafı, binayı geçen yüzyılda, Türk ve İtalyan işadamları ortaklaşa yapıp, Ruslara kiralamışlar.
Kızıl Meydan’ı bir kenara bırakıp dolaşırken sokaklarda, PUŞKİN Heykeline geliverdim. Puşkin Rusy için çok önemli bir insan ve hikayesi de oldukça ilginç. Etyopya Kralı tarafından geçen yüzyılda, Rus Çarına hediye olarak gönderilen bir zenci çocuktur Puşkin. Değişik sevimliliği ve zekası sayesinde, Çarın dikkatini çeken bu çocuğa, Beyefendilik ünvanı verilir ve bu sayede Puşkin, Sarayda yerini sağlamlaştırır. Daha sonra bugünkü Rus alfabesini ve dilini şekillendiren çalışmalarıyla, modern Rusçanın temellerini atmış olur. Bugün, yaşadığı konak halen bir müze olarak kullanılıyor, ama sponsor bulunamadığı için henüz açık değilmiş…. Sponsor bulunursa, müze açılacak dediler.
Moskova trafiği, İstanbul trafiğini hiç aratmadığı için, hiç zorluk çekmedim orada. Bizden farkı olmayan bir karmaşa orada da mevcut.
Moskova’da, taksi sistemi farklı, normal taksiler haricinde cadde ve sokaklarda binlerce kaçak taksi mevcut ve halk genelde bunları tercih ediyor. Şahsen biz bunlara fazla binmedik ama söylenen şu ki, ucuz yolculuk istiyorsanız ki Rusya çok pahalı biliyorsunuz, bu taksilere binmenizde fayda var. Caddede baktığım zaman, birçok kişinin sadece el işaretiyle bu tip taksileri durdurup bindiğine şahit oldum. Bu arada, kaçak taksinize binmeden önce kesinlikle gideceğiniz yere kaç rubleye gideceklerini sorup, pazarlık yapmayı unutmayın.
Moskova’da çok Türk firması var. Mesela MİGROS RAMSTORE birkaç yerde dikkatimi çekti. Heryerde Türk inşaat firmaları ve yaptıkları çalışmaları görülmekte. Yol inşatlarını da biz yapıyoruz. Birçok Türk vatandaşımız da bu yüzden Rusya’da yaşamaktalar.
Kahvaltıda, bizim su böreği ile aynı olan ve adına AÇMA denilen börekten yemenizi tavsiye ederim. Beyaz peynir yerine, kaşar peynir konularak yapılan bu börek, Gürcistan stili imiş, bunu da sorup öğrenmiş oldum.
Yemeklerde fazla zorluk çekeceğinizi sanmıyorum, lokantalarda domuz eti olmayan yemeklerin birçoğu, bildiğimiz yemeklerden çünkü.
Rusya, Perestroyka sonrasında, kendini bulmaya çalışan bir ülke havasında geldi bana. Konuştuğum birkaç Rus, KGB’nin çok cidi bir şekilde yeniden canlanmaya başladığından bahsettiler. Düşüncelerine göre, komünizm tekrar canlandırılmaya çalışılıyor saman altından. Bunun faydası mı olur zararı mı , bilemiyorum tabii ki, bu sadece duyduklarım…
Dönüş yolculuğu için havalanına geldiğimizde, vize işlemleri sırasında polis ne kadar dolar var dedi? Cüzdanımda ne kadar olduğunu söyledim ve bakayım dedi..Tüm cüzdanı sağolsun inceledi ve tatmin olmadığı belli ki, bir bölüme alıp orada da tüm elbise ceplerimi aradı. Sorunu neydi bilemiyorum ama çıkışlarda ben değil sadece, birçok kişiye bu işkence yapılıyor. Benden önce sırada olan ihtiyar Rus yolcu, benden daha fazla arandı… Size tavsiyem, Rusya’ya grişte doldurduğunuz ve üzerinizdeki döviz miktarını yazan dokumanı dikkatli doldurmanız, çünkü çıkarken para kontrolu yapılırken bu dokuman baz alınıyor. Diyelim 500 dolar yazdınız ve çıkarken cüzdanınızda 600 dolar var, bu yüzden sorguya alınabiliyorsunuz… Burası Rusya!!! Acaba biz de Rus turistlere bu şekilde mi davranmalıyız? Ne dersiniz aslında mantıklı değil mi? Onlar bize sorabiliyorsa bu parayı nasıl kazandın diye? Biz niye sormuyoruz?
Arada olan bazı olumsuzluklara rağmen, Rusya ilginç bir ülke ve bugüne kadar neden daha önce gitmedim diye kızdım kendi kendime…Giderseniz, Kremlin Meydanı’na selamlar!!!!!
17.10.2002