Almanya Batıyor!!!

Avrupa Birliği denilince en başta akla gelen ülkelerden birisi olan Almanya’da 2004 yılı sonu itibariyle işsiz sayısı 5 milyon olarak açıklandı.

Avrupa Birliği çığırtkanlarının hoşuna gitmeyecek bu haber ama maalesef doğru. Almanya’da işsizlik oranı her geçen gün çığ gibi büyümekte.

Burunlarından kıl aldırtmayan politikacılar hava atmaya devam ededursun, Almanya seyahatim sırasında konuştuğum herkes ALMANYA RÜYASI’nın bittiğinden bahsetti. Orada yaşayan Türkler, “Biz burada ekmek kalmayınca memleketimize geri döneriz ama Almanların yapabileceği birşey de yok, umutsuzluk artıyor” diyorlar.

Almanya seyahatim sonrası bu kısa bilgiyi vermenin birilerine faydası olacağını ümit ediyorum.

3.02.2005

Avrupa Birliği Vatandaşlarına Vize Uygulansın!

  Ülkemi seviyorum, Türk olmaktan gurur duyuyorum. Kimsenin benden daha üstün olduğuna da inanmıyorum.

Bize vize uygulayan her ülkeye bizim de vize uygulamamız gerektiğine inanıyor ve bunu sonuna kadar savunuyorum.

AB vatandaşları elini kolunu sallaya sallaya ülkemize gelebiliyorken biz neden onların ülkesine girerken elli dereden su getiriyoruz? Adamlar ülkemizde yerleşiyorken biz neden turist olarak bile girmekte zorlanıyoruz?

Bu Avrupa Birliği ile olan ilişkilerde birisi hep eziliyor ama acaba hangi taraf? Türkiye mi yoksa Avrupa mı? Anlayabilmek için zeki olmakta gerekmiyor zaten…..

17.01.2005

Ticaret Odası’na…..

 Avrupa Birliği ülkelerine yapılan ve özellikle Almanya’ya yapılan vize müracatlarına verilen vizeler çok kısa süreli olmakta ve işadamlarımızın bütün programları altüst olmaktadır.

Fuarlar için seyahat edecek işadamlarımıza bile haftalık vizeler verilmektedir. Üstelik bu vizelerin müracatı Ticaret Odası aracılığıyla yapıldığı halde….

Ticaret Odasına kayıtlı olan, vergi borcu bulunmayan ve vergisi yüksek olan işadamlarımıza dahi vize işkencesi çektirilmektedir.

Ticaret Odası işadamlarımızın güvencesi olarak en kısa zamanda Konsolosluklarla görüşmeler tertip edip sıkıntılarımızı iletmek ve çözüm bulmaya çalışmak zorundadır. Bireysel yapılacak şikayetlerin sonuç veremeyeceği ortadadır.

AB üyeliği ile yanıp tutuşan ülkemiz, onlara her türlü teminatı verirken karşılığında bir vize bile almakta kolaylık sağlanmamaktadır.

Yetkililerimiz AB serbest dolaşım fantazisini bir kenara bırakıp şu sorunumuza bir eğilseler çok memnun olacağız….

17.01.2005

Ab Vize Sorunu

AB hayranlarinin ilgisini cekecegine inandigim bu yaziyi yazma ihtiyaci duyuyorum.

Almanya vizesi için müracat ederken ne kadar uğraştığımdan bahsetmiştim hatırlarsanız… Almanya’ya turist olarak değil, Frankfurt Paperworld Fuarı’na katılan bir şirket ortağı olarak müracat ettim. Vize için gerekli tüm belgelerin yanında bilet fotokopisi, fuara girdiğimin kanıtı olan belgeleri de eklemeyi ihmal etmedim.

İstanbul Ticaret Odası aracılığıyla gerçekleşen vize müracatı bugün sonuçlandı. Sadece 30 gün geçerli bir vize alabildim. 1991 yılından beri her sene bu ülkeye ticari seyahat ettiğim halde niyeyse halen bir senelik vize almayı başaramadım….

Daha komik olan konu ise benim gideceğim gün 24 Ocak ve bana verilen vizenin başlama tarihi 25 Ocak, yani 24’unde Almanya’ya gitmem bu verilen vizeyle mümkün değil. Ya 25’ine değiştireceğim biletimi ya da yeniden Almanya Konsolosluğuna müracat edip bir gün öncesine vize verilmesi için yalvaracağım.

Almanlar aptal değil tabii ki, bu kadar sorun çıkartmalarının bir nedeni var, bu bir meydan okuma bizlere…Dünyada tüccar olan insanlar tarih boyunca özerkliklere sahip olmuşlardır. Bunlar barış elçisi olarak kabul edilirler. Biz Almanya’ya ticaret yapmak için gidiyoruz. Terörist değiliz, bölücü değiliz, yapılan bu işkence tüm Türk insanlarına bakış açısının kanıtıdır.

Buradan yetkililerimize sesleniyorum, bu işkenceyi çözün artık! Bu AB ülkelerinin bize olan BARBAR bakış açısı hiçbir zaman değişmedi…13 senedir vize almakla uğraşıyorum, her seferinde bir sürü sorun çıkartılıyor, bunu ben, sen veya o değil devlet yetkililerimizin halletmesi gerekiyor. AB vatandaşları ellerini kollarını sallayarak gelirken buraya, biz işadamları olarak bile işkence çekerek vize alıyoruz.

Ben böyle bir Avrupa Birliği’ne karşıyım arkadaş…Bırakın bu saf yaklaşımları… AB bizi alacak!!!! Beklersiniz….Hem de çok beklersiniz…..

14.01.2005

Kıbrıslı Türklerden Yükselen Yardım Çığlığı

 MAIL OLARAK GELEN BU YAZIYI SIZLERLE PAYLASMAK ISTEDIM…..


Kıymetli Türk Kardeşlerim!

Yavru vatan KKTC’den hepinize selam olsun. Bizler burada bir mücadele başlattık. Lütfen sesimizi duyun; bizler zor durumdayız ! Burada bir Kurtuluş Savaşı veriyoruz ve sizlerin desteğine ihtiyacımız var. Kıbrıs’ımız Yunan tehlikesi altında. Emperyalist güçler bizi içte bölmek için sistemli bir biçimde çalışıyorlar. Sesimizi size duyuramıyoruz. Basın, Avrupa Birliği yolunda devletimizin feda edilmesi yolunda çalışıyor. Bu nedenle bağrımız yanık kardeşlerim! Bu toprakları vatan yapmak için canını hiç düşünmeden veren şehitlerimiz yattıkları yerlerde rahat değiller. Bizleri sistemli bir biçimde içten bölmek, yıkmak ve Türklüğümüzü ortadan kaldırmak için çalışan Avrupa, Rum-Yunan ve Amerika hedefine adım adım başarıyla gidiyor!
Değerli Türk Kardeşlerim! Bizler Kıbrıs’ta yaşayan Türk gençler olarak siz soydaşlarımıza sesleniyoruz. Bu sesleniş acı çığlığımızdır. Bu sesleniş bütün Türk halkını uyandırmak içindir. Çünkü vatanımızın bütünlüğü ağır tehdit altındadır! Bu milletin namusu olan devletimiz yıkılmak istenmekte, Türk Türk’e düşürülerek şerefimiz olan Türk Ordusu’nu bu topraklardan kovmak, bu toprakları 1974 sonrası vatan yapmak için yardıma gelen Türkleri bu topraklardan çıkarmak ve en sonunda Kıbrıs Türklerini azınlık olarak Rum boyunduruğu altına almak; göklerde dalgalanan ay yıldızlı bayrağımız yerine Yunan bayrağı çekmek için yapılan propagandalar sürmekte ve ne acı ki etkili de olmaktadır.
Sevgili kardeşlerimiz ! Bakınız size çok yakın zamanda olan bir olayı aktaralım : 11 Aralık 2004’te iki Kıbrıslı Türk gencimiz yasal olarak Rum tarafına geçmişlerdir. Güneyde Ayanapa denilen yerde trafik ışıklarında durduklarında iki sivil Rum polisi yanlarına gelmiş; gençlerimizin gözlerine ışık tutarak arabanın kapılarını açmaya çalışmışlardır. Panikleyen nişanlı çiftimiz korku içinde kaçmaya çalışırken Rumlar arabanın ardından üç el ateş etmişlerdir. Allah’a çok şükür olsun ki nişanlı çiftimiz yara almadan kurtulmuşlardır. Ancak Rumlar ateş etmekle de kalmamış peşlerine düşüp onların kaza yapması sağlamaya çalışmıştır.
Bizler böyle günler yaşarken 17 Aralık’ta AB doruğu olacağından ötürü buranın basını da Türkiye’mizin basını da bu konuya yer vermemiştir. Biz de yalnızca bir gazete olayı duyurmuş ve manşetten vermiştir.
Rum ders kitaplarında ve Rum kiliselerinde “Bir gün geri gelip Girne Kalesi’ne Yunan bayrağı dikeceğiz! Karpaz’dan Yeşilırmak’a, Erenköy’e kadar olan topraklarımızı geri alacağız.” diye yazılar varken ve ayinler yapılırken Türk tarafında “Rumlarla nasıl kardeş olabiliriz?”in mücadelesini yürüten satılmış kişiler var!
Rumlar, biz Kıbrıslı Türkleri asimile etmek için “Kıbrıslı” kimliği yaratarak yeni neslimizi Türk kimliğinden koparmak istemektedirler. Aynı zamanda Türk kardeşlerimize yoğun olarak Hıristiyanlık propagandaları yapmaktadırlar.
Sevgili kardeşlerim! Bu topraklarda ezan sesinin susmaması, devletimizin, Türk milletinin varlığının, toprak bütünlüğümüzün korunmasını sağlamak, milli uyanışı gerçekleştirmek için internet üzerinde Kızıl ateş ve Ötesi adlı hareketi kurmuş bulunuyoruz. Hareketimiz hiçbir siyasal kuruma hizmet etmemeyi temel ilke kabul etmiştir. Hedef Kıbrıslı-Türkiyeli ayrımcılığına son vermek, KKTC Devletimizin varlığının devamını sağlayacak önlemler almaktır. Hedef ay yıldızlı bayrağımızı göklerden indirmemektir. Hedef ezan sesinin yerini kilise çanlarına bırakmamaktır. Bütün bu hedefler ışığında, yılmadan, usanmadan Ata’mızın “Millete efendilik yoktur; hizmet vardır. Millete hizmet eden onun efendisidir.” sözünün ışığında çalışmalarda bulunmaktayız. Çünkü bizler vatan, devlet ve Türklük aşkıyla yanan Türkleriz!
Bizlere öncelikle internet üzerinden destek veriniz. Sizlere göndereceğimiz haber, makale gibi bilgilerin radyo, televizyon, gazete, dergi, web sitesi gibi iletişim araçlarında yayınlanmasına yardımcı olunuz. Birlikte Türklüğe yaraşır dayanışma içinde hareket edelim. Bizi bölüp yıkmak isteyenlere karşı direnelim. Yüreğimiz acı içinde olsa da gözlerimiz yaşlansa da doğan her günün sabahı yüreğimiz Anavatan’dan gelecek desteğe kilitlenmiştir. Biliyoruz, geçmişte de atalarımız “Gelecekler, bir gün gelecekler!” diye gün sayarlardı. Şimdi bizler haykırıyoruz : Gelecekler ve bizleri yalnız bırakmayacaklar. Rumlara esir etmeyecekler!” Yüzümüz Kuzey’de! Anavatanımızda! Türkiye’mizde! Sizlerde!
Lütfen bizimle bağlantıya geçiniz! Ne kadar geniş çevreye ulaşırsak o kadar güçlü olacağız. Biliyoruz ki bize yine Annan Planı’nı sunacaklar. Bu kez vatanımızı ve devletimizi kurtaralım. Ağlayan dede ve ninelerimize mendil olalım.
Aziz kardeşlerim! Hepinizi en derin saygılarımla bir kez daha selamlayarak sözlerime şimdilik son veriyorum. Tanrı bütün Türk halkını korusun! Türk Kıbrıs’ımızı Yunan yapmaktan, Türkiye’mizi bölünmeye giden yola Kıbrıs’ta sokmaktan korusun! Bütün Türk halklarının birlik, bütünlük ve dayanışma içinde olmasını nasip etsin!
Yardımlarınıza ihtiyacımız var. Bizleri yalnız bırakmayacağınızı biliyoruz. Lütfen bağlantı kurunuz : [email protected] AYŞE KOCATÜRK

KIBRIS’TA YAKLAŞAN SESSİZ FIRTINA
Kıbrıs’ta yaşayan Türk toplumu, Annan Planı’nın 2002 yılında taraflara sunulmasından bu yana farklı bir boyutta varoluş mücadelesi vermeye başlamıştır. Adada uzun yıllardan beri Kıbrıs Türklerini bezdirmek ve Rum’a yama yapmak için bütün dünya tarafından sürdürülen ekonomik ambargolarla halkımızı istenilen düzeyde yıpratamadığını gören emperyalist güçler, Kıbrıs Türk halkını parçalamak için yürüttükleri propagandalar, etkinlikler ve sözde yardım amaçlı verdikleri paralarla halkımızı ikiye bölmeyi başarmışlardır. Kısaca Türk’ü Türk’e düşürmek, yeni bir Kıbrıslı kimliği yaratmak yönünde yürütülen propagandaların önüne kimse geçememiştir. En sonunda Kıbrıs Türklerini uzun vadede yok edecek olan Annan Planı’nın taraflara sunulmasıyla başlangıç düğmesine basan emperyalist güçler ve Rum-Yunan ikilisi, adadaki biz Türkleri, “Barış” isteyenler ve “istemeyenler” yani statükocular olarak ikiye bölmüştür. Bu yöndeki hareketlenmeleri gören Türk halkının bir kısmı da istenilen oyuna düşerek “Kıbrıs’taki Türkler bizi AB’ye girmek için istemiyor, yazıklar olsun.” derken Kıbrıs’taki Türkler de “Türkiye bizi AB için sattı, yapacak bir şey yok, nasıl olursa olsun plana evet demeliyiz.” Mantığıyla davranmaktadır. Bu amaç için yürütülen psikolojik yıpratma faaliyetleri, ne yazık ki ana ve yavru vatandaki Türk halkında duyarsızlığa ve moral bozukluğuna neden olmuştur.
Tarih, adada yaşayan iki halkın bir arada yaşayamayacağının en güzel kanıtı olarak karşımıza çıkmaktadır. Sunulan Annan Planı’nda yaklaşık 100 bin Rum’un içimize geri döneceği hesaplandığı zaman adadaki 200 binlik Türk nüfusunun siyasal eşitliğini ortadan kaldıracağı ve zamanla Kıbrıs Türklerini azınlık konumuna sokacağı çok açık bir gerçektir. Her zaman tarihsel olaylar örnek olarak gösterildiğinde “Bunları geçiniz, onlar eskidendi.” diye yükselen sesler vardır. Bu söylemin gerçekte Kıbrıs için geçerli olmadığını sizlere belirtmek hatta haykırmak isteriz.
Bilindiği üzere, Kıbrıs’taki olayların yalnızca 1963-1974 arası dönemde olduğu bilinir. Ancak bunun öncesinde daha “1960 Ortaklık Cumhuriyeti” kurulmadan önce yaşanılan olaylar da vardır. Bu pek bilinmeyen ve yansıtılmayan olaylar gerçekte ileride patlayacak kıvılcımın habercisiydi. Nitekim de öyle oldu. Rum-Yunan ikilisinin başlattığı soykırım (1963-1974) adada büyük acıların yaşanmasına sebep olmuştur. Söz konusu süreçte, Kıbrıs Türk’ü tam 11 yıl sabırla, onurlu bir mücadele vererek varlığını korumayı başarmıştır. O yıllarda ellerinde Türk bayraklarıyla sokaklarda mücadele eden bu halk “Gelecekler, bir gün gelecekler!” diye sabırla, aç susuz, dağlarda, ovalarda vatanını savunmuştur. Nice adsız kahramanlar vardır, bilinmezler. Nice emek edenler vardır, unutuldular. Nice şehitler vardır, “meçhul” diye mezara gömülmüşlerdir.
İşte böyle çetin, yürekli, onurlu varoluş mücadelesi veren ve her zaman et tırnak olan Türk halkı neden bugün bölündü? Neden “Kıbrıs’ı verelim yeteri kadar bize yük oldu.” diye düşünenler var? Ya da bazı Kıbrıs Türkleri niçin, “Türkiye bizi yıllardır kendi çıkarları için kullanıyor.” biçiminde bir mantıkta?
Beyinleriniz bu düşüncelerdeyken, Kıbrıslı-Türkiyeli ayrımı da yapılıyorken ve bütün Türk halkının bu tip sorunlarla boğuşması için propagandalar yürütülürken bizlerin temel gerçekleri görmemiz engelleniyor. Hem adada hem de Türkiye’mizde o kadar çok konu var ki… Hiç kuşkusuz bu gerçekleri açığa vurmak bazı kesimleri rahatsız edecektir; etmelidir de!
Bilindiği üzere 17 Aralıktaki AB Doruğu Türkiye’de ve Kıbrıs Türkleri arasında heyecanlı bir bekleyiş getirmiştir. Kıbrıs bakımından sonuçlarsa ortadadır. Söz konusu sürece doğru giderken Rumlar, adada 1963 “ya da öncesi”ni aratmayacak bir terörü, 2 Kıbrıslı Türk nişanlı kardeşimize yaşatmışlardır. Bu gençler, Güney Kıbrıs’a arabalarıyla geçmişler ve hiçbir neden yokken 2 Sivil Rum (polisi…?) tarafından silahlı ateşe tutulmuşlardır. Ölümden dönen gençler bugün halen yaşadıkları dehşet dolu saatlerin hiçbir Türk tarafından dikkate alınmamasından yakınmaktadırlar.
Söz konusu haber ne yazık ki Türk basınında da Kıbrıs Türk basınında da halkımıza duyurulmamıştır. Yapılan bu vahşiliğe Gazeteler ve televizyonlarda yer verilmemesi hiç kuşkusuz ki hayra alamet değildir. Bu duyarsızlığın oluşması için yürütülen faaliyetlerin etkisi yaşanılan durumla apaçık ortadadır.
Aşağıdaki haber, Kıbrıslı Türk kardeşlerimizin yaşadıkları dehşet dolu anları kendi ağızlarından dile getirilmektedir. Sessizce başlayan ve de kamuoyundan gizlenen bu küçük kıvılcımların sonunun hiç hoş olmadığı görebilen gözler için bellidir. Kıbrıs’ı Yunan adası yapma uğruna mücadele edenlere milletçe “Dur!” demek ve yaşanılan gerçekleri su yüzüne çıkarma zamanı geldiği bilinmelidir. Bu bilinç yaşanılanlara duyarlı olmakla mümkün olacaktır. Kısılan sesimizi duymakla, gerçekleri anlamakla mümkün olacaktır. Duyarlılığınız Kıbrıs Türklerine kuvvet verecektir.
Önümüzde bir plan ve referandum süreci daha yaşanacaktır. Bu süreçte karşılaşacağımız planın lehimizde bir yaklaşımı içermesine Rum-Yunan müsaade etmeyecektir. Yaklaşan bu sessiz fırtınada Kıbrıs’ın Yunan olamaması, şehitlerimizin kemiklerinin sızlamaması için bütün dünyadaki Türk halkına haykırıyor ve yardım elimizi tutunuz diyoruz. Bu istemimiz Ada’nın “çözümsüz” bir biçimde devam etmesini istediğimizden değildir. “Çözüm”de Türklerin haklarının da korunmasıdır. Bu talebimiz yaklaşan sessiz fırtınada bizleri yalnız bırakmamanız içindir.
Volkan Gazetesi’nin 15 Aralık 2004 Tarihli Haberinden :
10 Aralık 2004 günü 22.00 de FM 899 plakalı aracımızla Aya Napa’da gezinirken kimliği belirsiz sivil kişilerce izlenmeye başladık. Söz konusu sivil kişiler tarafından ağır biçimde taciz edildik. Daha sonra trafik ışıklarında durduğumuz sırada arabadan zorla indirilmeye çalışıldık. Paniğe kapıldığımız için ölüm korkusuyla oradan hızla uzaklaştık. İngiliz üs bölgesine sığınmak amacıyla oradan uzaklaşmaya çalıştık. Ne var ki bahse konu sivil şahıslar gece karanlığında arabamızı izlemeye devam ederek aracımıza arkadan şiddetle çarptılar. Hayatımızda ilk kez karşılaştığımız böyle bir terör karşısında daha da paniğe kapıldık. Ne var ki söz konusu sivil şahıslar arabamızın önünü keserek bizi durdurmaya çalıştılar. Bu arada silahlarını çekerek üzerimize öldürmek için 3 el ateş açtılar. Arabamız kurşunlarla delik deşik oldu. Öldürülmek istendiğimize dair hiç bir kuşkumuz kalmadığı için İngiliz üs polisine sığındık. Ne acıdır ki bizi güven içinde Türk polisine teslim etmesi gereken İngiliz üs polisi bizi önce sorguya alarak arabamızı didik didik aradı. Ancak hiç bir suç unsuru bulamadı. Buna rağmen yine Türk polisine güvenlik içinde teslim edileceğimize Rum polisine teslim edildik. Daha sonra Rum polisi de yaptığı aramada suç unsuru hiç bir şey bulamadığı için nişanlım Zehra Susuz’u serbest bıraktı. Bense sabaha dek tutularak ertesi gün Rum mahkemesine çıkarıldım. Duruşma yargıcına sunulan olayı anlatan raporda bizi izleyen ve polis olduklarını söyleyen kişilerin polis vasıflarını taşımadıkları, kullanılan arabanın polis arabası olmadığı, sebepsiz yere bizi kurşunladıkları, arabamıza hızla çarptıkları ve davranışlarının korku verici olduğu, ateş açarak ve küfürler savurarak üzerimize terör estirdikleri dolayısıyla korkup kaçmamızın doğal olduğu belirtilmiştir. Buna karşın duruşmada 13 Aralık gününe dek tutukluluğumun devamına karar verildi. Bir gece Derlaya Karakolu’nda kaldıktan sonra Pazar sabahı Aynapa Karakolu’na aktarıldım. Endişe içindeki ailem duruşma gününe dek kefaletle serbest bırakılmamı istemesine karşın olumlu bir yanıt alamadım. Ne acıdır ki hükümetimizden ve Birleşmiş Milletlerden de yardım istememize karşın olumlu bir yanıt alamadık. 13 Aralık günü yeniden duruşmaya çıkarıldım. Ne ilginçtir ki trafik suçundan yargılandım. Yargıç yanlış anlaşılma olduğunu kabul etmesine karşın bana 325 Kıbrıs Lirası trafik cezası verdi. Ancak bu cezayı ödedikten sonra serbest bırakıldım. Şu anda elimizde resmi olarak yalnızca trafik suçu işlediğimizi söyleyen Rum polisinin ve üs polisinin raporu bulunmaktadır. Başka hiç bir konuyla suçlanmış değiliz. Gerçekler böyleyken bazı Rum basın yayın organlarının olayı araştırmadan bizi suçlayıcı anlatımlarıyla yansıtması bizleri derinden üzmüştür. Bizlerin ve ailelerimizin Rum’un gazabından çektiklerimiz yetmezmiş gibi bazı gazetelerimizin de Rum basınından alıntıyla yaptıkları yayınlar da hepimizi üzmüştür. Bizim ve ailelerimizin neler çektiğimizi ve ne korkular yaşadığımızı yalnızca biz biliyoruz. Olayın başından beri hükümetimiz de muhalefetimiz de örgütlerimiz de yanımızda olmamıştır. Hükümetimizin görevi yurttaşına sahip çıkmakken kimse bizlere yol göstermedi. Bizim Rum devleti, Rum polisi ve Rum mahkemeleriyle tek başımıza uğraşmamız gerekti. Bize sahip çıkması gereken devletimizin sesi BRT de ne yazık ki Rum basınından aldığı biçimiyle bizi töhmet altında bırakan yayın yapmış, şikayetimiz üzerine gelip bizimle konuşacaklarını söylemelerine karşın bu sözleri yerine getirmemişlerdir. Bizler KKTC yurttaşıyız. Bizlere hükümetimizden, partilerimizden ve örgütlerimizden başka kim sahip çıkmalıydı? Rum polisinin bize yaşattığı bu terörü halkımızın ve dünyanın bilgisine sunar, bu acının hiç kimsece yaşanmaması için herkesin çok uyanık olması gerektiğini belirtiriz.
Rum Polisince Kurşunlanan
Hamit Soyel – Zehra Susuz ve Aileleri
Kıymetli Soydaşlarım !
Bu şimdilik yalnızca bir örnek! Önümüzdeki süreçte sizlerin bilgisine öyle konular sunulacaktır ki bizleri daha iyi anlayacağınızı umuyoruz. Takdir sizlerindir…
Yardımlarınıza ihtiyacımız var. Bizleri yalnız bırakmayacağınızı biliyoruz. Lütfen bağlantı kurunuz : [email protected] Ayşe KOCATÜRK

5.01.2005

Serbest Dolaşım Hayali

 Almanya vizesi için müracat ettim bugün.. Vesikalık resimde arka plan beyaz olmadığı için müracatımı kabul etmediler…..!!!!

Arkadaşım şirket sahibi ve Almanya’daki bir fuarda katılımcı şirket olduğu halde sadece 1 haftalık vize vermişler kendisine….. O da fuar tarihinde bitiyormuş, itiraz etmiş gene vize vermişler bu sefer de bitim tarihinde sorun çıkmış, adam fuara gidiyor kardeşim!!!! Bu sorunları çıkartmanın anlamı nedir???

AB Kahramanlarımız acaba bu kötü gelişmelerden haberdar mi? Avrupa eskiye nazaran daha çok sorun yapıyor bize vizelerde şimdi… Kim dur diyecek bu sapkınlığa?

Ben AB üyeliğinin hikaye olduğunu en başından beri söylüyorum, sizler sevinmeye devam edin…. Avrupanın gerçek yüzünü görmenize çok az kaldı…..

29.12.2004

Herşey Çok Güzel Olacak!!

 AB 2005 Aralık ayına müzakere için gün verdi diye sokaklara döktük milleti. Bu ne sevinç bu ne mutluluk!! Buna gaflet desek daha doğru olacaktır……

Her siyasi parti, AB yolunda atılan küçük adımı çok büyük göstermiştir 40 yıldan beri. Her toplantı sonrasında kahraman ilan etmişizdir liderlerimizi. Avrupa Fatihi demişizdir….

Değişen birşey yok aslında ne AB tarafında ne bizde. Onlar bizi istedikleri gibi gene oynatacaklar ve gene burunlarından kıl aldırmayacaklardır.

Kıbrıs konusu sadece bir tane aşılması imkansız sorundur. Daha ne sorunlar çıkartılacaktır önümüze durun hele biraz…

Anlayamadığım konu Atatürkçü geçinenlerin nerede olduklarıdır. Biliyorsunuz Ulu Önder, ABD mandası isteyenler karşı çıkmış ve özgürlük adına ömür geçirmiştir. AB hayranı olan Atatürkçülerin ne boyutta gerçek Atatürkçü oldukları da şüphelidir zaten. Atatürk yaşasaydı acaba AB’ye girmeyi düşünür müydü sizce? “Muhtaç olduğun kuvvet damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” diyen Atatürk neyi kastediyordu sizce??? Düşünün bakalım biraz….

Sabredin, 10 sene ömrü kaldı bu AB balonunun… Bizi alacakları günü görmeden onlar yıkılacaklar… Yazın bir kenara bu yazdıklarımı… Göreceksiniz……

19.12.2004

SoyaĞacımız Nerede?

  Çoğumuz nereden geldiğimizi, atalarımızın kimler olduğunu maalesef bilemiyoruz, sadece rivayetler üzerine, “biz çerkeziz, biz lazız” demekle yetiniyoruz. 3 kuşaktan sonraki dedelerimiz hakkında fikir sahibi olanımız çok az maalesef.

Dedemin babasını sadece ismen tanıyordum. Adı Ömer Hulusi Baylar. Onun babası kimdir? bilmiyordum ki elime geçen bu dedeme ait şiir kitabında babasının adının Süleyman olduğunu öğrendiğimde acaip sevinmiştim. Ne de olsa dedemin dedesinin adını öğrenmiştim.

Şimdi diyeceksiniz ki dedenin dedesini bilsen ne olur bilmesen ne olur? Haklı görünebilirsiniz ama bir soruna değinmeye çalışıyorum burada. Soyağacımız yok!! Bu soyağacımız Osmanlı Arşivinde vardı, fakat Osmanlı arşivleri maalesef yokedildiği ve yokedilmesine özellikle göz yumulduğu için biz atalarımızla olan bağımızı kaybetmiş olduk. Nasıl ki bugün nüfus dairelerinde kim, kimin çocuğu yazılıyorsa ve kaydediliyorsa, Osmanlıda da bu böyle kaydediliyordu..İşte sorun burada, o aile arşivlerimiz de maalesef yokedilen belgeler arasında…. Eğer o belgeler yokedilmeseydi ne olurdu? Şu anda gider ve ailenizin bilmem kaç kuşak önce nereden geldiğini, kimlerden olduğunuzu ortaya çıkartabilirdiniz.

Bugün dünyada SOYAĞACI araştırmaları internet ortamından bile araştırılabilmekte….Bir amerikalı vatandaş soyadını girerek 1700 yılında Danimarka’dan göçen dedesinin adını bile öğrenebiliyor. Ne acıdır ki bizim böyle bir lüksümüz hiç olmayacak…..

Dedemin dedesinin ismini bile öğrenebildiğimde neden çok mutlu olduğumu şimdi anladınız sanırım….

Saygılarımla

21.11.2004

Amerika Kendini Yakıyor

 Irak’ta ABD askerlerinin yaptığı vahşet gün geçtikçe artıyor, bunun en önemli sebebi daha önce Vietnam Savaşı’nda yaşananlara benzeyen korku psikolojisi….Ölümle her an burun buruna kalan her insan bir müddet sonra vahşileşebilmekte ve suçluyu suçsuzu ayırdetmeden sağa sola ateş etmektedir.

Zavallı Irak halkı zaten Saddam döneminden beri ezilmekte ve vahşete maruz kalmaktadır. Irak halkını kurtaracağını vaadederek bu ülkeye bombalarla giren ABD ise, bataklığa battığını anlamış olmasına rağmen, kaybettiği prestiji kurtarma amacıyla olabildiğince vahşi bir hal alıvermiştir.

Tarih acı örneklerle doludur, ABD’de yaptıklarının cezasını mutlaka çekecektir, hem de yakın bir tarihte… Bütün zalimlerin sonu acı olmuştur baktığımızda… Eden bulur derler….

En son bir cami içindeki yaralıları öldürürken seyrettik ABD askerlerini… Yerde yatan bir yaralının kafasına sıktı kurşunu bir asker… Cezalandırılacağını açıkladı yetkililer, ama tek suçlu o televizyonlarda görülen vahşi asker mi acaba? Bizim görmediğimiz vahşetler ne olacak?

Yaradan herşeyi görüyor ve o vahşi ellerin kırılacağı günler pek yakındır, bakın göreceksiniz….

16.11.2004

Imf’ye Kökten Çözüm

 Tayland turu sırasında rehberimiz bir olay anlattı…yıllar önce Tayland Krallığı, IMF’den borç alıyor ve tabii ki kısa zaman sonra faizleri önlerine getiriliyor aldıkları paraların… Kral bakıyor durum ekonomiye zarar veriyor, halka çıkıp sesleniyor ve bu borcu ödemek için herkesten özveri istiyor, halk ta krala güvendiği için elinden gelen maddi yardımı yapıyorlar…IMF borcu ödeniyor tek seferde ve kapı dışarı ediliyor IMF….

Keşke biz de devletimize güvenebilsek ve şu başımızın belası IMF’ten tek çırpıda kurtulabilsek.

2.10.2004