Filipinler – Filipinler

Filipinler uzakdogu ulkeleri icinde bir turlu vakit bulupta gidemedigim ve belkide icimde ukte kalan ulkelerden biriydi. En sonunda bir uzakdogu seyahati arasinda, bilet fiyatlarinin epey ucuzlamasina denk gelen bir donemde Manila`ya ucuverme sansim oldu.Hong kong`dan bir bucuk saat suren bir yolculuk sonrasinda Manila havaalanina ulastim. Filipinler icin Turk vatandaslarindan vize istenmiyor. Vize islemlerini bitirdikten sonra bavulumu almaya yururken ilginc ispanyol muzikleriyle calgicilar karsiladi turistleri, daha sonra ogrendigim kadariyla Filipinlerin kanli yarasi olan teroristler yuzunden kaybolan turizm imajini kazandirmak icin devlet elinden geleni yapiyor ve bu calgicilar da turizm ugruna yapilan kucuk calismalarin bir parcasi..Ama ben Manila`da kaldigim surece seyrettigim tum dunya TVlerinde maalesef hep korkunc haberler cikiyordu Filipiner hakkinda.Bizim ulkemizi hatirlatan manzaralardi genelde yayinlar.Hep kotu yonleriyle cikiyordu olaylar.

Neyse Manila`da havaalaninda taksiye binecekseniz kesinlikle unutmamaniz gereken nokta bastan pazarlik yapmaniz….zaten tum Filipinler icin gecerli lan tek turist kurali PAZARLIK yapin!!! 500 peso verdigim havaalani-otel transferine donuste 250 peso vermem size birseyler cagristirmali.. Haa bu arada ilk bindigim taksici bir de bahsis olarak 100 peso aldi :)) ekstra o kadar olacak tabii ki:)

Manila, Hong kong ve Singapur`dan sonra epey fakir gorundu maalesef gozume..Bizim ulkemizden fazla farki olmayan binalar, fakir insanlar, caddelerdeki saticilar cok yabanci olmadigin goruntulerdi. Farkli olan havanin asiri sicakligi ve yazilarin filipince olmasi sadece…

Filipinler ismini hep merak eder dururdum..Neden Filipinler (Philippinnes)? En sonunda ogrendim, 15.ci yuzyilda yasayan bir Ispanyol krali Philip,bu somurge bolgelerine kendi adinin verilmesini istemis. Ve ulkenin adi Filipinler olarak kalmis.

Ispanyollar`in Filipinler`e gelisi de ilginc bir hikaye bu arada. Magellan bu ulkeye geldigi zaman , ulkeyi yoneten musluman liderle savasiyor ve bizim lider Magellan`i olduruyor ve Magellan`in adamlari da gidip gemiler dolusu Ispanyol askerlerle buralari ele gecirip somurge haline getiriyorlar.

Ispanyollar bu ulkeyi 300 seneye yakin yonetiyorlar, ve dogal olarak Katolik olduklari icin bu ulkenin iliman kanli insanlarini kolaylikla Katolik yapmayi basariyorlar. Bugun ulkenin buyuk bir kismi gercekten cok dindar katolik ve bunu her davranislarinda gorebiliyorsunuz. Artik kulturlerinin yasamlarinin bir parcasi olmus bu. Herseye baslarken, her kilise onunden gecerken, Meryem Ana heykelleri,Hz Isa ile alakali herseyde istavroz cikartanlari goruyorsunuz.

Manila`da en cok etkilendigim yer FORT SANTIAGO oldu. Burasi Ispanyollarin silah deposu, hapishanesi ve yasadiklari yer . Halen ayakta duruyor ve restore edilip turistlere acilmis. Duvarlarin icinde insan kendini Ispanya`da hissediyor. Evler, Ispanyol stilinde. Kalede en ilgimi ceken yerlerden birisi, zindanlar oldu. Zindanlarin bazisinin ustu acik…bizim bildigimiz zindanlar isiksiz havasiz oldugu icin cok ilginc geldi….

JOSE RIZAL

Diger ilgimi ceken sey unlu halk kahramani JOSE RIZAL oldu…Jose Rizal 18.ci yuzyil sonlarinda dunyaya gelen bir Filipinli. Cok zeki oldugu icin Avrupa`ya egitime gonderiliyor. Ispanya`da tip egitimi aliyor, mukemmel ameliyatlar yapiyor, ozellikle goz konusunda uzman, ta Hong kong`a gidip insanlara ozel ameliyatlar yapiyor.ama sadece tip ile ilgilenmiyor, zooloji ile de alakali ve 3 tane hayvana kendi ismi veriliyor cunku o bu hayvanlarin literature gecmesini sagliyor. Bu arada sair ve siirler yaziyor.Avrupa`da iken Mason locasiyla tanisiyor ve donusunde Filipinler Locasina giriyor. Bu arada Ispanyol somurgesi olmanin rahatsizligini duyuyor ve neden bir ozgur ulkemiz olmasin bizimde diyerek insanlari uyandirmaya calisiyor. Yazilari binlerce insana ulasiyor ve unu gittikce yayiliyor. Bundan rahatsiz olan Ispanyollar en sonunda onu hapse atiyorlar..Hapse attiklari yer iste bu yukarda anlattigim Ispanyol Kalesinde bir oda. Yazi yazmasina izin veriyorlar ama yazilarinin disariya cikmasina izin verilmiyor. En buyuk eseri sayilan ELVEDA ANAVATANIM siirinin disariya cikartilmasi cok ilginc bir hikaye anlatayim bu arada. Rizal`in akrabalari icinde sadece bayanlara izin veriliyor gorusmesine..O da sadece bir kereye mahsus oluyor. Annesi ve kizkardesleri ziyaretine geliyorlar. Bu arada dogal olarak Ispanyollar ailesinin yanina yaklasmasina bile izin vermiyorlar.sadece konusmasina izin veriliyor . Rizal kizkardesine disarda gardiyanin ona gaz lambasi verecegini soyluyor . Gardiyan da kiz da isin icinde neyin oldugunu anlayamiyorlar ilk basta..Gorusme sonrasi kizkardesi gaz lambasini eve getirip icini iyice inceleyince Filipinlilerin kutsal saydiklari ve ozgurluk atesini atesleyen o onemli siirin gaz lambasinin icine gizlenmis oldugunu anliyor. Bu siir hemen tum ulkeye yayiliyor ve hareket basliyor. Bu arada Rizal olum cezasina carptiriliyor. Gizli orgut kurduguna karar veriliyor. Ve kaleden adim adim yurumesi ve disarida bekleyenlere dogru yurumesi isteniyor. (Bugun kale icinde Rizal`in yurudugu yolda ayakizleri ozellikle isaretlenmis..cok etkileyici…olume adim adim gitmek…) ve kalenin cikisinda o kadar insanin gozu onunde ates edilerek olduruluyor.

Rizal`in hikayesi cok etkileyici..Bir ulusu ayaga kaldiran bir kisi olmasi bizim tarihimizi hatirlatiyor. Saygiyla aniyorum kendisini ve siirinin ingilizce cevirisini sizlere sunuyorum….Siirin genel hatlarinda Rizal, ulkesine olan sevgisini anlatiyor. Guzel ceviri yapan arkadaslarin bu mukemmel siiri dilimize cevirmelerini umuyorum…

MI ULTIMO ADIOS – ELVEDA ANAVATANIM

Farewell, my adored Land, region of the sun caressed,
Pearl of the Orient Sea, our Eden lost,
With gladness I give you my Life, sad and repressed;
And were it more brilliant, more fresh and at its best,
I would still give it to you for your welfare at most.

On the fields of battle, in the fury of fight,
Others give you their lives without pain or hesitancy,
The place does not matter: cypress laurel, lily white,
Scaffold, open field, conflict or martyrdom’s site,
It is the same if asked by home and Country.

I die as I see tints on the sky b’gin to show
And at last announce the day, after a gloomy night;
If you need a hue to dye your matutinal glow,
Pour my blood and at the right moment spread it so,
And gild it with a reflection of your nascent light!

My dreams, when scarcely a lad adolescent,
My dreams when already a youth, full of vigor to attain,
Were to see you, gem of the sea of the Orient,
Your dark eyes dry, smooth brow held to a high plane
Without frown, without wrinkles and of shame without stain.

My life’s fancy, my ardent, passionate desire,
Hail! Cries out the soul to you, that will soon part from thee;
Hail! How sweet ’tis to fall that fullness you may acquire;
To die to give you life, ‘neath your skies to expire,
And in your mystic land to sleep through eternity !

If over my tomb some day, you would see blow,
A simple humble flow’r amidst thick grasses,
Bring it up to your lips and kiss my soul so,
And under the cold tomb, I may feel on my brow,
Warmth of your breath, a whiff of your tenderness.

Let the moon with soft, gentle light me descry,
Let the dawn send forth its fleeting, brilliant light,
In murmurs grave allow the wind to sigh,
And should a bird descend on my cross and alight,
Let the bird intone a song of peace o’er my site.

Let the burning sun the raindrops vaporize
And with my clamor behind return pure to the sky;
Let a friend shed tears over my early demise;
And on quiet afternoons when one prays for me on high,
Pray too, oh, my Motherland, that in God may rest I.

Pray thee for all the hapless who have died,
For all those who unequalled torments have undergone;
For our poor mothers who in bitterness have cried;
For orphans, widows and captives to tortures were shied,
And pray too that you may see you own redemption.

And when the dark night wraps the cemet’ry
And only the dead to vigil there are left alone,
Don’t disturb their repose, don’t disturb the mystery:
If you hear the sounds of cithern or psaltery,
It is I, dear Country, who, a song t’you intone.

And when my grave by all is no more remembered,
With neither cross nor stone to mark its place,
Let it be plowed by man, with spade let it be scattered
And my ashes ere to nothingness are restored,
Let them turn to dust to cover your earthly space.

Then it doesn’t matter that you should forget me:
Your atmosphere, your skies, your vales I’ll sweep;
Vibrant and clear note to your ears I shall be:
Aroma, light, hues, murmur, song, moanings deep,
Constantly repeating the essence of the faith I keep.

My idolized Country, for whom I most gravely pine,
Dear Philippines, to my last goodbye, oh, harken
There I leave all: my parents, loves of mine,
I’ll go where there are no slaves, tyrants or hangmen
Where faith does not kill and where God alone does reign.

Farewell, parents, brothers, beloved by me,
Friends of my childhood, in the home distressed;
Give thanks that now I rest from the wearisome day;
Farewell, sweet stranger, my friend, who brightened my way;
Farewell, to all I love. To die is to rest.

Manila`nin en ilginc tasima araci kuskusuz JEEPNEY…jeepneyler jeep ile bizim minibuslerin karisimi..cok sevimliler. bu zevki yasamadan edemezdim ve bindim bende…Havalarin cok sicak oldugu gunlerin sayisi cok oldugu icin bu araclarin yanlari acik ve pufur pufur esiyor…Kesinlikle deneyin.

Aksam yemegi sonrasinda degisik bir seyler tadayim dedikten sonra menude ilgimi ceken HALO HALO adindaki karisik dondurmayi istedim. Bu bizim asure gibi icinde ne ararsaniz koyduklari ve uzerinde mor renkli dondurma ile ilginc bir sekilde sunulan bir tatli turu. Merakimi yenemeyip garsona sordum bu mor renkli dondurmanin ne oldugunu …ilginc bir cevapti aldigim..Seker pancari…..

Halo-halo dondurmasi

Manila`da eminim ki benim gibi her turistin ilgisini ceken fast food zinciri olarak JOLLIBEE dikkat cekecektir. Nerede bir Mc Donalds varsa ya yaninda ya yakininda bir Jollibee gormeniz kesindir. Bu zincirin ilginc ozelligi ise Filipin stilinde fast food agirlikli olusu. Ilgi cekici bir rekabet dogrusu.

Turistler icin en onemli sey pazarlik yapmak…Bir alisveris sirasinda masa ortulerinin fiyatini yuzde 65 kadar asagiya indirmeyi becerdigime ben bile inanin inanamadim.. Eger sansimi denemesem sadece yuzeysel indirim olan yuzde 20 yapilacakti. Siz siz olun pazarlik yapmayi unutmayin.

Filipinler`de ulkenin buyuk bir kismini fakir cogunluk olusturuyor, ve bu da ulkeden baska ulkelere goc olayini artiriyor. Dunyada belki de en fazla gocmen gonderen ulkelerin basinda gelmekteler. Herkesin kesinlikle uc-bes akrabasi yurtdisinda yasiyor. Bizim Almancilar kulturu burada da oldukca etkili.

Filipinler ile alakali diger ilginc bir unsur ise adalrdan olusmasi..Ama adalarin sayisi GELGIT yuzunden degiskenlik gosteriyor,normal su seviyesinde ada sayisi 7107 iken , su seviyesinde yukselme oldugunda ada sayisi 7103`e dusuyor yani 4 ada sular altinda kaliyor 🙂

Puro sevenler icin kisa bilgi vermekte fayda var.. Ispanyollar Filipinler`e yerlestikleri zaman yanlarinda Kuba`dan getirdikleri tutun tohumlarini buraya ekerler ve yuzyillar suren ekimler sonunda bugunku Filipin purolari ortaya cikar. Fiyatlari oldukca uygun ve de el yapimi. Gozlerime inanamadim. fiyatlarina sasiracaksiniz eminim.

Manila`nin en gosterisli bolgesinin ismi MAKATI. Burada alisveris merkezleri, bankalar, yuksek binalar goreceksiniz. Genellikle zenginlerin bulundugu bu kesim zengin-fakir ayrimini gozlerinizin onune getirecek kolaylikla. Alisverisler icin ideal bir bolge.

Filipinler sonuc olarak beni oldukca etkiledi. Turkiye`de calisan bazi Filipinli arkadaslar sayesinde bu ulkeyi gorme istegim olmustu ama insanin dunya gozuyle gormesi cok daha farkli bir duygu. Inanin cok etkilendim. Ispanyollarin taa binlerce kilometre uzakliktaki bu adalari somurgeleri altina alisi, onlarin ozgurluk mucadeleri, somurgeciligin ulkeler uzerinde biraktigi kalici izler vesaire vesaire….dusunmek icin guzel bir seyahat oldu….ve etkileri kolay kolay gecmeyecek uzerimden.

saygilarimla

Ali Baylar -Haziran 2001

Malezya – MALEZYA

Malezya İslami kurallarla yönetilen demokratik bir ülke. Vatandaşlar bağlı bulundukları dini inancın kurallarına göre cezalandırılıyorlar. Farklı dinlerin farklı kuralları olduğu göz önüne alınırsa bu mantıklı bir çözüm olarak görünüyor doğal olarak…

Ülkede Müslüman çoğunluk İslami kurallara göre hareket ediyor, buraya kadar her şey çok mantıklı ama bundan sonrası ilgimizi çeken kurallarla dolu….örnek mi? Mesela ramazan ayında müslümansanız dışarıda bir şey yiyemezsiniz, diyelim ulu orta bir şeyler yiyorsunuz ve polise yakalandınız, o zaman ceza alır ve teşhir edilirsiniz, bu adam oruç tutmadı diye utanmanız gerekir…. Diyelim bir genç Müslüman, bir Müslüman kızla oturuyor bir kafeteryada, ahlak polisi bunları yakaladığında 2 gün gözetimde tutuluyorlar ve ailelerin de huzurunda evlendiriliyorlar !!!

Malezya’da Müslüman kimliği taşıyan kızlar da başlarını örtmek zorundalar. Kısa kollu kıyafetleri, dar pantolonları üzerine başörtüsü takan genç kızlar bu zorlama ile olan kapanmanın sorunlu yansımaları dış dünyaya…Zorla kapatılan bu gençlerin sağlıklı bir İslam yaşamalarını beklemek yanlış olur zaten.

Müslümanlar bara, diskoya giremiyorlar, içki alamıyorlar, yasaklara uymak zorundalar… Bu diğer dinlere mensup olanlar için geçerli değil tabii ki. Bu yüzden de sosyeteyi Çinliler oluşturuyor Malezya’da…

Malezya’nın ticareti Çinlilerin elinde ve ülkenin en zenginleri bu Çinliler…

Malezya,ülke olarak yaşanabilecek bir yaşam standardına sahip, 300-400 dolar gibi bir para ile bir ay yaşamak mümkün. Taksi fiyatları uygun, insanlar sıcakkanlı, sorunlarınıza yardım etmeyi seviyorlar, biryeri sorduğunuzda kolaylıkla tarif alabiliyorsunuz. Oteller genelde 50-100 dolar arasında değişiyor. Turizm ciddi bir maddi kaynak ülke ekonomisi için…

Karışık kültürlerin bir arada barışla yaşadığı bu ülkede aynı sokakta cami, hint tapınağı ve çin tapınağını ziyaret edebiliyorsunuz ve hepsi de güleryüzle karşılıyor sizleri…

Sonuç olarak Malezya gidilebilecek ve görülebilecek değerde bir ülke…

1.11.2005

Cepçilere Dikkat! – Malezya

Siz siz olun Malezya’da paraniza cüzdaniniza dikkat edin….

Petronas Ikiz Kulelerinde dolasirken arkadasimizin cebindeki paralarini çaldilar iki saniyede….. Yürüyen merdivenlerden inerken öndeki hirsiz aniden durunca biriken kalabalik karmasasinda arkadasimizin yaninda aniden beliren iki diger hirsiz cebindeki paralari çekiyorlar…

Ekip halinde çalisan bu profesyonel hirsizlara karsi tek etkili yol paranizi cok gizli bir yerde tasimaniz.

Seyahat sirasinda en güvenli yöntem parayi askili cüzdanla gömlek icinde tasimaktir bence.. Pantolon cepleri cok kolay av olmaktadirlar….

1.05.2005

Kuala Lumpur – Malezya

Kuala Lumpur Havaalanı ile şehir merkezi arasındaki mesafe uzun, sakın taksiyle şehir merkezine gideyim demeyin, boşu boşuna fazla para ödemiş olursunuz.

Havaalanı ile şehir merkezi arasında hızlı tren sistemi ile 25 dakikada şehire ulaşırsınız. Bu hem daha ucuza hem de daha hızlı ulaşmanızı sağlayacaktır.

İstanbuldan Malezya Havayolları ile uçtuğunuzda, gidişte ya da dönüşte STOP OVER denilen sistemi deneyebilirsiniz, bu sayede 5 yıldızlı bir otelde çok ucuza tek gece kalabilirsiniz. Malezya Havayolları’ndan bu konuda bilgi almanızı tavsiye ederim.

7.05.2004

Malezya – Malezya

Malezya denince hep Kuala Lumpur gelir nedense aklima…Sirf bu meraki gidermek icin Singapur`dan ucaga atlayip gecmistim Kuala Lumpur`a. Yesillikler icindeki bu guzel kent, bana her ne kadar Singapur`u animsatmis olsa da degisik havasi ve guzelligi ile hafizamda halen daha kalmayi basarmistir.

Ben oradayken dunyanin sayili yuksek binalarindan biri olan IKIZ binalar daha insa halindeydi, diger gittigimde bitme noktasina gelmisti, insallah bir daha gidersem bitmis halini de gormek nasip olacak.

Malezya`nin nufusu 22 milyon civarinda ve yonetim muslumanlarin elinde. Ulkede musluman cogunlugun yaninda budist ve hristiyanlarda yasamakta.Cinliler ulkenin ucte birini olusturuyor ve klasik olarak ticareti ellerinde tutuyorlar. Resmi dil BAHASA MALAYSIA dili. Ayrica ingilizce`de en cok konusulan ve herkesin neredeyse konustugu ikinci dil.

Malezya`da karisik bir kultur dagarcigi insani cezbetmekte, Malay kulturu yaninda ,Cin, Hindu kulturleri de canliligini surduruyor, isin guzel tarafi ise ulkede cok guzel bir demokrasi hakim durumda..Vatandaslarin kimliklerindeki din ibaresine gore kanunlar uygulaniyor, mesela discoya musluman kimligiyle girmek yasak bir Malezya`li icin, ama diger dinlere mensup olanlar icin buralara girmek ve icki icmek serbest. Marketlerde herkesin inancina uygun yiyecekler mevcut, HALAL yazan yiyecekler ise musluman inancina uygun oldugu musluman devlet yetkililerince onaylaniyor ve damgalaniyor.

Kuala Lumpur`un merkezi sayilan MERDEKA SQUARE ilginizi cekecek binalar, alisveris merkezleriyle gormeniz gereken yer. Ayrica China Town ve Little India bolgelerini de kacirmamanizi tavsiye ederim. Cin Mahallesinde ucuz oteller ve alisveris imkani bulabilirsiniz.Cin mahallesi Merdeka Square`e oldukca yakin ve yurumek icin ideal bir yer.Alisveris yaparken kesinlikle pazarliktan kacinmayin.


Malezya`nin musluman olmasi Arap tacirler sayesinde olmus, ve 19.cu yuzyilda Ingilizlerin somurgesi olarak BRITISH MALAYA adini almis, Ikinci Dunya Savasi sirasinda Japonlar`in eline gecmis bir donem ve 1955 yilinda Malay, Singapur, Sarawak and Sabah`tan olusan birlesik bir devlet kurulmus, daha sonra 1965 yilinda bugunku modern Malezya haline gelmis. Gun gectikce gelisen bu sevimli ulke ASYA krizi oncesinde dunyanin en modern musluman ulkesi olarak anilmaktaydi.

Malezya kulturunde bazi noktalara dikkat etmenizde fayda var. Mesela parmak ucuyla kesinlikle birini isaret etmemeniz gerekiyor,bunun yerine isaret etmeniz gereken herhangi birseyi elinizle isaret etmeniz onemli bir nokta. Musluman ulke olmasi sebebiyle asiri dekolte kiyafetler de giyilmemesi tavsiye olunuyor. Cami ve hindu tapinaklarina ayakkabi ile girmeyeceginizi soylememe gerek var mi bilmiyorum ama soyleyeyim gene de… Baska ilginc nokta ise Cinlilere sakin saat, beyaz cicek ve bicak hediye vermeyin cunku Cin kulturune gore bunlar olumle alakali sayildigi icin hediyeniz hakaret sayilabilecektir :)))) Bu arada is gorusmesi yapacaksaniz hava sicakligi yuksek bir ulkede bulundugunuz icin normal kiyafetler kullanmanizda sakinca olmayacaktir ama hippi kiyafetleri de maalesef bu ulkede hos karsilanmamaktadir bilesiniz.

Malezya turism yonunden gelismis bir ulkedir ve yemyesil cografyasiyla, tropik meyveleriyle, sicak insaniyla,ilginc kulturleriyle gorulmesi gereken ulkelerden biridir. Eger Singapur ya da Tayland gibi yakin ulkelere bir seyahat yapiyorsaniz Malezya`yi da programiniza eklemekten kacinmayin. Bu sevimli ulke sizi cezbedecektir.

Saygilarimla

Ali BAYLAR

30.07.2002

Endonezya – Endonezya

Endonezya`ya gidisim tam ekonomik krizin patlak verdigi doneme rastgelmisti. Suharto`nun son donemleriydi. Ulke Uzakdogu krizine yeni yakalanmis ve o dunyanin en kalabalik nufuslu musluman ulkesini buyuk bir stres ve sikinti kaplamisti. Her yerde fiyatlar acaip dusmus, ve biz turistlere alisverise gun dogmustu.

Bakiyorum da bizim ulkemizde klasik olan bu tip krizleri baska ulkeler kolay kolay atlatamiyor, biz de bukalemun gibi bir millet oldugumuz icin artik her sikintiya gulmeyi adet edinmis olacagiz ki, Endonezya`da o krizin icindeyken kendimi daha cok Turkiye`de hissetme imkanim olmustu:))) E kolay degil, enflasyonu dogdugumdan beri nefese nefes icime ceken bir vatandas olarak o kadar uzak bir ulkede bunu hissetmek inanin oksijen gibi bir seydi…Ama sonuc olarak kotu bir donemde gitmistim baskent Jakarta`ya.

Endonezya, adalar ulkesidir. 365 degisik kultur bu adaciklarda yasamaktadir. Ulke askeri cumhuriyetle yonetilmekte. Konusulan dil BAHASA INDONESIAN.

Endonezya`daki olaylarin cikis nedeni yonetimdeki rusvetin dizboyu olusundan ve devleti yonetenlerin kendi ceplerine calismasindan kaynaklaniyordu . Simdi hemen kizmayin anlatayim bir dinleyin once… Mesela havaalanindan sehire dogru gidiyordunuz, yol boyunca birkac yerde durup para oduyordunuz.. bu paralar degisik kisilere odeniyor, bu yollari kim insa ettirdiyse onlara gidiyordu.. bir bakima yol kirasi gibi birsey..diger adi ise yollarin bile birilerine peskes cekilmesi…..Su anda bu olayin cozulup cozulmedigini bilemiyorum ama o donemde inanin benim bile artik yeter dememe neden olmustu bu durum….

Endonezya insani da bizim insanimiz gibi cok sevimli ve cok canayakin.. Cok sicakkanli insanlar ve sevecen yapilariyla hemen kaynasiveriyorsunuz.

Yukarda anlatigim gibi, 210 milyon nufusuyla dunyanin 4.cu buyuk ulkesi ve en kalabalik musluman ulkesi olan bu ulkede muslumanlik hayatin bir parcasi .. Namaz vakitlerinde isyerlerinde saci acik calisan bayanlar , ozel hazirlanmis tesettur kiyafetini (yagmurluk gibi bir stil) uzerlerine burunup namazlarini ifa ediyorlar sonra da islerine devam ediyorlar.

Jakarta`ya ramazan ayinda gitmistim ve oradaki ramazanlarin ne kadar canli kutlandigini gorme sansim olmustu. Ilginc olan sey , gece sahur sonrasi sabah namazina kadar aileler camilerde dualar ediyor, namazlar kiliyor ve kuran okuyorlardi. Diyebilirim ki bircok konuda ramazan ayini bizden cok daha canli bir sekilde yasadiklarina sahit oldum.

Endonezya cok sicak bir ulke ve bol yagis alan tropik bir iklime sahip. Her yer yemyesil ormanlarla kapli..Guzel bir hafta sonu gittigim SAFARI parkinda bircok degisik hayvani gorme imkanim oldu. Filler, zurafalar, sevimli maymunlar, goriller, tukuren lamalar (bizde gerci cok var ama:))))) kocaman bir boa yilani ile fotograf cekmeyi dusundum bir ara ama yemedi isin gercegi kucaklamak yilancigi.. rahat 2 metre vardi boyu ve buz gibiydi, nede olsa sogukkanli deniyordu… ayrica fok baliklari bolumunde de epey eglendigimi belirtmekte fayda var saniyorum:) ORANGUTAN`in Endonezya dilinde Orman Adami anlamina geldigini de ogrenmis bulunmaktan mutlu oldum ….

Dogu Timor, haberlerden hep duydugumuz olayli bir bolge Endonezya`da.Gecen senelerde adini ozellikle bir turist grubunu kacirip uzun muddet rehin almalariyla tum dunyaya duyurmuslardi.

Endonezya`nin sadece sikintisi Dogu Timor degil tabii ki… Hristiyan ve Muslumanlar bazi yorelerde catismalara devam etmekteler. Orada tanistigim eski bir rahip neden musluman oldugunu anlattiginda cok ilginc gelmisti. anlatmadan gecemeyecegim. Krizlerin cikmasindan tam 6 ay once Vatikan`dan GIZLI bir mektup geliyor Hristiyan Merkezine ve ellerindeki tum arsalari satmalari isteniyor. Ve bu emir uzerine butun arsalar satiliyor ve 1 milyon dolara yakin para ellerine geciyor , aradan alti ay gecince ve kriz patlak gosterince , arsa fiyatlari yariya dusuyor ve yeni bir emirle sattiklari arsalari da geri satin aliyorlar ve ayni paraya iki kat yeni arsa satin almis oluyorlar. Bunu goren bazi rahipler Vatikan`in da bu kara oyunun icinde olabilecegini dusunup muslumanliga geciyorlar.. Ben dinledigimi anlatiyorum arkadaslar, kimseye ve hicbir dine karsi da degilim biline…:)))

Endonezya bize vize uygulamiyor. Turkiye`den direkt ucus halen mevcut degil. Ya Bangkok , ya Hong kong, ya da Singapur uzerinden ucabilirsiniz. Tabii ki baska havayollari ile degisik aktarmalarla da gidilebilinir.

Endonezya yemeklerinde agirlik dogal olarak balik uzerine kurulu ve mukemmel deniz mahsullerini her zaman tavsiye ederim.

Aldigim guzel haberlere gore Endonezya`da olaylar artik normale donmekteymis,. Umarim bu guzel ulke ve bu sevimli insanlar da bizim guzel ulkemiz gibi en kisa zamanda huzura ve refaha erisecektir.

Son bir not, puro sevenler varsa dunyaca unlu JAVA purolari Endonezya`da uretilmektedir. Oraya kadar giderseniz birkac kutu almanizda fayda var.Bir de BATIK Kumasi dunyaca unludur, bayanlarin kaciracagini sanmiyorum zaten bu sansi….

Saygilarimla.

Ali Baylar

27.01.2004

Halep-şam – Suriye

Akşam İstanbul’dan otobüsle yola çıkış, sabah Antakya’ya varış. Buradan adam başı 5 mio TL. karşılığı 2 saatlik bir yolculukla Halep’e varış.

Antakya-Halep arası yolcu-mal trafiği her anlamda oldukça yoğun ve bazen de gerilim dolu: sivil polislerin otobüsü durdurup saatlerce tüm vidaları eksiksiz kurcalayıp aradıklarını bulma/bulamama heyecanları; belki sırf bu yüzden her an feda edilesi kalitedeki otobüsler ve insanı aklını durduracak olaylara gebe bırakıp kıl payı ama sadece şans eseri kurtaran trafik teröristi otobüs şöförleri… ve hiç bir şeye aldırmadan pazar günü gezmesi için Halep’e geçen Antakya’lılar.

Aslında şehirlerin dokusu ve insanlar (ama özellikle Halep’te Hırısitiyan mahallerleri hariç, oraları gerçekten Paris) bizim Sultanahmet taraflarına çok benzer. Farklılık olarak en dikkat çekici şeyler:
-ne kadar frapan ve açık giyinmiş olunsa da (bence Suriye’li kadınlar bu konuda oldukça cömert) laf atma, taciz etme, dönüp bakma gibi rahatsız edici davranışların yok denecek kadar az olması.
-zorla birşey satma, musallat olma durumlarının aksine çarşı-pazarda bir sürü insanın yol boyunca hoşgeldin benzeri bir şeyler söyleyip seni selamlıyor olması. İnsanlar çok yardımsever ve eli bol.
-acaip bir insan/din/kültür mozaiği var ve herkes istediği dini/kültürü bir baskı olmadan yaşıyor görünüyor, bu insanların kendi ifade ettiği bir şey:Kürt, Alevi, Ermeni, Müslüman, Hıristiyan, Türkmen hepsi iç içe. Türkiye’den gelmiş bir sürü Ermeni var, hepsi Türkçe biliyor ve bizim basını çok yakından takip ediyorlar.
-uygun olan olmayan her yerde Assad’ların baba-oğul boy boy fotoğrafları, hatta erkek çocukların okul üniformalarının yakasında işlenmiş olarak bile.

Yani batıya doğru zaten hazırlıklı olarak daha medeni (ya da tekdüze) şeyler bekliyorsunuz da, bu yakadaki bu kaynaşma ve çeşitliliğin sağlanabildiğini görünce insan, bizim beceremeyip de her birini bir tehdit olarak gördüğümüz farklı kültürlerin öldürülmesine üzülüyor ve ah çekiyor…

İnsanların sınıflandırılması için meğer ne çok şey var hayatta, din, mezhep, siyasal görüş, doğduğun toprak yani Müslüman, Hristiyan, Komünist, Filistinli olmak mesela…
Bize bir ara bir genç çocuk yardım etti, İngilizce bildiği için, acaip sempatik, düzgün biri, İngilizce öğretmeniymiş, adama Türkiye’yi gördün mü falan diye sorduk da, Filistinli olduğunu ve ne mümkün olduğunu söyledi, yani sadece Filistinli olduğu için kendine yapılan kötü muamelelerden bahsetti de…

Halep’te ve Şam’da şehir, eski şehir (old city), Hıristiyan mahallesi (Christian quarter) ve Yahudi Mahallesi (Jewish quarter) olarak bölümlere ayrılıyor.

Eski şehirde bizdeki kapalı çarşı nevi, zaman zaman daha dar yollarda uzayıp giden, zaman zaman sadece bir halk pazarını hatırlatan kopuklukta gümüşden sebzeye her türlü şeyin sergilendiği çarşılar mevcut, Halep’teki “Aleppo Souq”, Şam’daki ise “Hamidiye Souq”.
Her eski şehirde “citadel” denilen kale ve surlardan oluşan kalıntılar, yapılar yer almakta, eski zamanlarda şehrin korunduğu ya hendeklerle çevrilerek ya da bir tepenin üstünde konumlandırılarak ayrı tutulmuş merkezler yani.
Eski şehirlerde yerleşim ortada havuzlu bir avluya açılan 5-6 hanenin birlikte yaşadığı Osmanlı evlerinden ibaret. Burada hayat çok samimi, sıcak ve iç içe, yaptığımız bir misafirlik buna ispat.
Şam’da, dünyadaki önemli bir iki camiden biri olan Emevi Caminin sütunları daha önce orada inşa edilmiş Bizans tapınağı Jüpiter’in sütunları, yani üstü cami altı Bizans Tapınağı,işte şaşırtıcı kültür sentezine bir örnek daha, tapınağın sağlam kalmış heybetli kapısı caminin dışında, Hamidiye çarşısının girişinde yükselmekte…buraları şaka değil, tarih kitaplarında ezbere okuyup geçtiğimiz o meşhur Mezopotamya denilen yer işte, kimler gelmiş kimler geçmiş….

Şehrin yeni kısmını oluşturan Yahudi ve Hristiyan mahallelerinde ise hayat epey farklı. Yahudiler bu son yıl içinde artık hiç kalmamışcasına göçüp gitmişken Hıristiyan mahallelerinde yaşam olabildiğince renkli. Buralarda Müslüman bölgelerinin aksine her taraf tertemiz ve yepyeni. Özellikle Halep’teki Hıristyan mahallesi (Lonely Planet Suriye rehberinin, bir yazarın eserinden yaptığı alıntıda söylediği gibi) bahçeleriyle Luxemburg bahçeleri, kafe ve apartmanları ile de Paris’in ta kendisi. Artık bu kadarı gerçekten akıllara durgunluk verici ama bir o kadar da hayatı, insanı ve insana dair her türlü farklılığı kucaklamasıyla mest edici….

Biraz zaman problemi nedeniyle biraz da sosyal yaşamın içinde olma tercihiyle göremediğimiz o haçlılardan kalma kaleleriyle ünlü eski çöl şehirlerini de görmüş olsaydık artık ne kelime bulup da duygularımı aktarabilirdim bilmiyorum.

Bu da doğuya yolculuğun, batıya yapılanlarla örtüşemeyecek sakinlik ve mütevaziliği içindeki zenginliğinin farkı olsa gerek işte…

Gülnur Akgül, Eylül 2002

26.09.2002

Almanya – Almanya

Almanya….belki de Avrupa`da bizi en cok ilgilendiren , bizi en cok etkileyen ulkedir Almanya. Filmlerimize konu olan Helgalar, Hanslar nasil unutulur ki? Ikinci Dunya Savasi sonrasi yerle bir olmus ulkenin kalkinmasi icin bizden isci talep eden Almanya daha sonra kalkindiktan sonra bu iscileri geri gondermeyi dusunse bile bizim ikinci ucuncu kusaklar asimile olduklari icin artik Turk-Almanlar olarak orada kalmak zorundadirlar. Geriye donenelerin de filmlere diziler konu olduklarini bilirsiniz.

Almanlarla ilk ciddi anlasmamiz Birinci Dunya Savasi oncesi olur. Ingiliz ve Fransizlarla olan dusmanligimiz icinde bize dost gorunen Almanlara yakinlasiriz, ve bir katakulle oyunu ile bir anda savasin icinde buluruz kendimizi, savastigimiz cephelerde aslanlar gibi cikariz ama kaybeden Almanya sayesinde bizde cok sey kaybederiz. Osmanli topraklarinin 3te 2si iste bu savas sonrasi elimizden cikiverir….Alman dostumuzun maalesef aci hatirasidir bize biraktigi….

Ikinci dunya Savasi ise kendilerinin sonu olur… Hitler liderliginde secilmis irk pesinde kosarken, dunya liderligini isterken maalesef gene yakilip yikilir ve epey zararla cikilir savastan. Geride bircok yetim cocuk, yikik sehir ve hasarli bir ulke birakilir.

Konustugum cok yasli bir ihtiyar, savas gunlerinde ne kadar yokluk cekildigini ve restoranlarda fiyatlarin aninda degistigini ve yemege baslarkenki fiyatin yemek bitince degisecek kadar degisken bir donem gecirdiklerini anlatti..gerci bizde de o donemdeki yokluklar anlatilir buyuklerimizden duymussunuzdur karne ile ekmek alindigi gunleri.

Savas sonrasi dedik ya yeniden kalkinmaya baslayan ulkede insanlar buyuk isler basardi ve bugunku Almanya yeniden yapilandirildi.. Bunda bizim emekci Turk iscilerini unutmak buyuk haksizlik olur .

Bugun Almanya`da iki bucuk milyon uzerinde Turk yasamakta. Her kasabada bile Turklere rastlamaniz mumkun. Ozellikle tren istasyonlari civarlari bizim memleket kokuyor. Her kosebasinda bir donerci bir turk marketi gormeniz mumkun. Insanlar turkce konusuyor her yerde. yabancilik cekeceginizi sanmiyorum…Frankfurt`ta diyebilirim ki taksi soforlerinin yuzde 80`i Turk, gerci su siralarda Pakistanlilar taksi soforlugunu elimizden almaya basliyorlarmis ya, kulagimiza gelen haberler arasinda bu da. Zaten orada isi ogrenen Turkler birbirine destek olup agir islerden alip arkadaslarini daha rahat islere yerlestiriyorlar, bu noktadan bakinca da birlik beraberliklerini gorunce insan mutlu oluyor.

Almanya`da trenler en uygun ulasim araclarindan. Trenler bizdeki gibi yuzyillik degil, elektrikle calisan trenler saatte 200 km hizla giderken insan neden neden bizde boyle tren yollari yapilmiyor halen demekten kendini alamiyor. Demekki isteyince hersey olabiliyor.Darisi basimiza..dusunsenize Ankara-Istanbul arasi 2 saatte gidiyorsunuz…hayali bile guzel, ama kimin isine gelir, kimin isine gelmez bunu insa etmek dusunmek lazim……

Almanya`da cocuk basina belirli miktarda devlet yardimi yapiliyor, bunu duyan bizim iscilerimizin bir kismi da surusune bereket cocuk fabrikasi olmus durumda… hatta duyduguma gore bazisi calismayip bir de ek yardim alip krallar gibi yasiyormus bugune kadar ama son yillarda bu yardimlar biraz azaltilmis. simdi o kadar da rahat degil insanlar…

Dazlaklar bizim Turklerin en sikinti cektikleri yabanci dusmani grup ..Arada sirada haberlerde saldirilarini duyuyoruz, ama bizim Turk genclerde onlarin karsisinda gruplar kurmus ve catisip duruyorlar arada sirada. Almanya`da Turkler birbirine cok siki baglilar ve bu yuzden kolay kolay saldirya ugramiyorlar, ugrasalar bile karsi saldiridan eksik kalmiyorlar.

Arabalar bizdeki fiyatlara gore cok ucuz ..nedeni ise ithal vergisi olmayinca dogal olarak cok ucuza iniyor fiyatlar.mesela 2 yillik Mersedesleri 20.000-30.000 marka almak mumkun. bizdeki yerli arabalari bile neredeyse bu fiyata almak mumkun degil burada…

Taksilerin neredeyse hepsi mersedes. Mercedes firmasi burada taksicilere kolaylik sagliyor ve ucuza veriyormus, tabii ki motorun saglamligi yuzunden taksicilerin tercihi oluyor bu marka.

Frankfurt havaalani dunyanin belli basli havaalanlarindan birisi ve neredeyse 40 seneden beri yeni eklemelerle daima buyuyor..Vaktiniz varsa bir inceleyin derim.

Eskiden Almancilar ne getirse ilgimizi cekerdi, hatirlarim 1980lerde bir akrabamiz polaroid makine getirmisti, ne ilginc gelmisti bize. Sonra bir dijital saat getirmisti de amma hava atmistim arkadaslara:)))) Ya o Alman Cikolatalari? yemeyenimiz var midir?hatta dilim dilim saklar ve yerdik gunlerce… Biz de cok degistik ve gelistik kabul edelim…Gecenlerde Almanya`ya gittim gene ve artik cikolata almadim, neden mi? hepsi zaten bizim marketlerde bulunuyor artik….neden agirlik edeyim ki?

Bu arada bir notu da eklemeden gecemeyecegim.. Almanya`da cok guzel tekstil urunleri satan bir magazanin tum urunleri Turkiye`den gidiyormus, haberiniz olsun:)) arkadaslarimin dedigine gore gunde 3 konteyner tekstil urunu deposuna yanasir ve ayni gun bitermis mallar:))) Hem gurur duydum hem de ilgimi cekti…

Neyse efendim…Almanya`dan da bu kadar simdilik.

Saglicakla kalin..

27.01.2004

Kimchi – Güney Kore

Kore’ye yolunuz düşerse her markette dikkatinizi çekecek bir yiyecektir Kimchi (kimçi diye okunur). Turşu olarak dilimize çevirebileceğimiz bu ürün her Koreli için vazgeçilmez ürünlerden biridir.

Sabah kahvaltısında bile yenir kimçi…Marula benzeyen Çin Lahanasından yapılır.Bizde nasıl lahana turşusu ana turşu cinsinden ise orada da bu marul cinsinden yapılan kimçiler ana tipi oluşturmaktadır.

Acısız kimchi neredeyse yok denebilir, bu noktada ilk kez kimchi deneyecekseniz acı ile aranızın iyi olup olmadığına dikkat ederek yemenizi tavsiye ederim.

Kimchi tarihine baktığımız zaman, çok eski yıllardan beri kore kültürünün bir parçası olduğu ortaya çıkmaktadır. En eski kimchilerin acısız olduğu bilinmektedir, Kore’ye acı baharatların Chosun sülalesi döneminde getirildiği dikkate alınırsa bu tarihten önceki kimchilerin sade turşu tadında olduğu ortaya çıkmaktadır.

Kimchi sonbaharda yapılarak, kış aylarında tüketilen bir saklama yöntemiydi aslında. Kore’de soğuk geçen kış aylarında sebzelerin bu şekilde saklandığı da bilinmektedir.

Bugün Kore’de her tür gıdadan kimchi yapılmaktadır. Balık kimchisinden, yengeç kimchisine kadar yüzlerce çeşit yapılmakta ve tüketilmektedir.

Koreli bir bayan için kimchiyi evinde kurmak (bizde turşu kurmak gibi) çok önemlidir ve halen bu adeti devam ettirmektedirler…

Sağlık açısından da faydalı olduğu iddia edilmektedir kimchinin. İçinde A, B1, B2 ve C vitamini,kalsiyum, karbonhidrat, yağ ve mineraller bulunduran bu ürünüdeki laktik asit de sindirim sistemine faydalı bir gıda olarak kabul edilmektedir.

Kore’ye yolunuz düşerse kimchi yemeden ayrılmayın derim, kimi yabancıların hayran kaldığı bu gıdayı sizin de beğenebileceğinizi düşünüyorum…..

13.02.2006

Güney Kore – Güney Kore

Kore uzakdoğuda yüzyıllardan beri Çin ve Japonya arasında kalmasının sıkıntısını çeken bir ülke. Dönem dönem ya Çinlilerle yada Japonlarla savaşıp duran bu milletin özünü koruyabilmiş olmasına şaşıyorum. Zaten korece dili de kendi özelliklerine sahip bir dil. Gramer olarak Türkçeye yakın ve ne çinceye nede japoncaya benzemiyor.Bizim gibi Ural-Altay dilleri ailesinden ve ekler sona geliyor. Oldukça zor bir dil olarak sayılıyor. Kore alfabesi kendi karakterlerine sahip. 14. yüzyılda bugünkü şekline getirilmiş. Çinceden alınan bazı karakterler kullanılıyor halen…
Bazı antropologlar, Korelilerin Türklerle akraba olduklarına inanmaktalar. Kore insanı Türk insanı ile çok benzer özelliklere sahip. Hareketleri, tavırları, kültürleri bize benzeyen bir çok özellik taşıyor. Sokaktaki insanları biraz inceledikten sonra bu konuda bana hak vereceğinize inanıyorum. Eline aldığı tuğla parçası ile kavgaya koşan bir koreliyi başka ülkede biraz zor görebilirsiniz…
Kore’de kadınlar bizim Anadolu kadını gibi çocukları sırtlarında bohçayla gezdiriyor halen. Buradan da onlarla aramızda belki binlerce yıllık bir kök benzerliği olduğu sonucuna yaklaşıyoruz biraz daha…
Miliiyetçilik Kore’nin en önemli özelliği. Devlette bu noktada ithalata bizdeki gibi fazla taviz vermediği için halk kendi ürünlerini kullanıyor. Örnek olarak araba sanayini ele alırsak, Kia, Hyundai, Daewoo, Daihatsu gibi araba fabrikalarında en küçük arabadan en lüks arabaya kadar modeller çıkarıldığı için halk ihtiyacı olan arabayı zaten en iyi standartta alabiliyor ve yabancı araba almaya da çok meraklı değiller zaten. Ama şunu belirtmeden geçemeyeceğim, Kore araba üreticileri bizimkiler gibi “pahalı araç-ucuz malzeme” felsefesi ile değil her keseye ve her ihtiyaca uygun model çıkarma yarışındalar. Darısı bizim üreticilerin başına diyorum sadece…
Korelilerin en sevdiği araba renkleri ise gri ve lacivert . Her yerde bu renk arabaları göreceksiniz Kore’deyken…
Milliyetçilik derken haysiyeti de anlatmadan geçemeyeceğim. bundan birkaç sene evvel HAN nehri üzerindeki köprülerden biri yıkılınca, Belediye başkanı utancından istifa etmişti. Bizde olsa vurdumduymaz pişkin arkadaşlar acaba nasıl davranırdı diye sormama gerek yok sanırım…

Kore Yemekleri

Kore yemekleri ağırlıkla deniz mahsullerinden oluşuyor. Kurutulmuş mürekkep balığı çok seviliyor. Kurutulmuş balıkları her markette görmek mümkün. Boy boy çeşit çeşit balıklara bakmak bana çok ilginç gelmişti…
Barbekü yada BBQ adıyla lokntaların levhalarında göreceğiniz bizim mangal kebap stili et Kore’nin neredeyse milli yemeği. Her köşe başında BBQ bulabilirsiniz Kore’de…
Lamyon adıyla anılan pratik yemeği söylemeden de geçemeyeceğim burada. Lamyon bizim eriştenin hazır şekli yani pakette alıyorsunuz sıcak su ekleyip 5 dakika içinde hazır oluyor..hem çorba hem yemek gibi yenildiği ve her çeşidi mevcut olduğu için neredeyse bütün uzakdoğuya yayılmış durumda. Vejetaryen lamyonu tavsiye ederim. Ben severek yiyorum. Bu arada, uzakdoğu hattındaki uçakların çoğunda NOODLE adıyla servisi yapılan pratik çorba, lamyonun değişik bir versiyonundan başkası değil…

KIMCHI yani tursu Koreliler icin cok onemli bir gida maddesi. Bizim tursu gibi. Ama bir farkla, bizde halen denemeyen YENGEC TURSUSU mesela:))) resme tiklayin……

Kore ve GINSENG

Kore’de hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır Ginseng kökü. Ülkemize 5-10 sene içerisinde bilinmeye başlayan ve insan otu adıyla hafızalarımıza giren bu kök, insanlar için neredeyse tuz gibi şeker gibi birşey. Çok değişik şekilleri mevcut olan ve değişik şekillerde sunumu yapılan bu kökü eczanelerde, bakkallarda ve ihtiyaç malzemesi satan her yerde bulmanız mümkün .Eğer birinin küçük bir koyu renkli şişeyi kafaya diktiğini görürseniz bilin ki o ginsengdir…
Bir seyahatte gözüm çok ağrıyordu.Yorgunluktan olmalı diye düşünüp bir eczaneye uğradım ve sıkıntımı anlattıktan sonra, eczacı oradan uzanıp bir ginseng şurubu alıp bir ilaçla karıştırıp verdi.Bir saat sonra bir şeyin kalmaz dedi..İlginç gelebilir belki psikolojik olabilir ama gerçekten bir rahatlama oldu diyebilirim. Ginseng’in hap şeklinden tutun da gazlı içecek şekline kadar yüzlerce modeli mevcut. Denemeden dönmeyin derim…

Kore Savaş Müzesi

Kore savaşını bilmiyen ya da duymayanımız yoktur herhalde.Ama bu savaş hakkında genelde kulaktan dolma bilgilerimizle kısaca geçer gideriz.oysa bu savaş ile alakalı en güzel bilgiyi alabileceğimiz yer Seoul’daki Savaş üzesi (WAR MEMORIAL- MUSEUM). Vaktiniz varsa kesinlikle kaçırmayın derim. Diyebilirim ki savaşın soğukluğunu gerçekten hissettirmeyi başaran bir müze burası.Her şeyi mükemmel bir şekilde sunmayı başarmışlar.Buradan kutluyorum onları bir kez daha…
Müzenin girişinden itibaren önce Kore tarihi ve savaşları hakkında bazı resimler, kaynaklar, savaş aletleri ile bilgi ediniyorsunuz. Daha sonra yavaş yavaş son yüzyıla doğru ilerlerken,Kore’nin hep Çinlilerle Japonlarla yaptıkları savaşları öğrenmiş oluyorsunuz. Daha sonra tabii ki bizim için önemli olan Kore savaşına geliyorsunuz…
Savaşın başlaması ve gelişimi hep mankenler kullanılarak canlandırılmış..O kadar güzel canlandırılmış ki bu olaylar , her olayın gelişimini küçük notlardan okurken canlandırmanın ve ses efektlerinin mükemmel hazırlanmasıyla o an o olayın içindeymişsiniz hissine kapılıyorsunuz kolayca…
Savaş belgeleri ve gelişimi haricinde komunistlerin cumhuriyetçilerle çatışmaları, uçaklardan halka atılan bildirilerdeki ilginç noktalardan bazıları (mesela kuzeylilerin attığı bir propaganda kağıdında iki resim var, biri aç bir aile, diğeri mutlu ve tok bir aile, altta bir yazı var; “komunizm=mutluluk, cumhuriyet=sefalet”!).Savaş sonrası gelişmelere bakınca her propagandaya sazan gibi atlamama gerekliliğini bir kez daha anlamış oldum…
Savaşta kuzeyli askerlerin ve Nato askerlerinin konserveleri, sigara tabakaları, erzakları ve kıyafetleri bulunuyor. Ölen askerlerin dağılmış miğferleri, elbiseleri gibi insanın içini dağlayan parçalar da mevcut…

27.01.2004