Bangkok – Tayland

Tayland, Güneydoğu Asya ülkesidir. Nüfusu 61 milyondur ve 95%’i Budist dinine inananlardan oluşur. Konuşulan anadil Tay dilidir. Tayland’ın eski ismi SİAM, 1949 yılından sonra bu isim değiştirilerek “Prathet Thai” olmuştur. Thai tayca Özgür demek ve Tayland ÖZGÜR ÜLKE anlamına gelmekte… Ülke ekvator kuşağına yakınlığı nedeniyle genelde sıcak bir iklime sahip ve 23-35 derece arasında bir sıcaklığa sahip. Tayland’ın başkenti olan Bangkok, dünyanın en kalabalık trafiğine sahip kent olarak geçiyor ve bu yüzden buraya seyahat eden turistlere söylenebilecek ilk söz, trafiği daima düşünerek program yapmaları…

Tayland, Türk turistlerden vize istemiyor ve havaalanından kolaylıkla giriş yapılıyor ülkeye. Eğer otel rezervasyonunu Türkiye’den yapmadıysanız, havaalanında, hotel rezervasyon standlarında PROMOSYONLU fıyatlardan rezervasyon yaptırabilirsiniz. Ben şahsen bu şekilde bir rezervasyon yapıp, 5 yıldızlı bir otelde, 75 dolara, kahvaltı ve otele transfer ve üstüne bir şehir turu dahil fiyata kaldım. Bangkok’ta alışveriş yapacaksanız, en çok dikkat etmeniz gereken nokta PAZARLIK YAPMALISINIZ. Asla ilk verilen fiyatlara ürünü satın almayın. 40%’a varan indirimlere ulaşabilirsiniz. Büyük alışveriş merkezlerinde pazarlık fazla olmamaktadır ama sokaklarda kesinlikle pazarlık yapmayı ihmal etmeyin. Bangkok’a gelen turistlerin en çok aldığı ürünler arasında yapma çiçekler, seramik, oyuncak bebekler, gümüş, elmas ve değerli taşlar, mücevherat, Thai ipeği, ahşap ürünler gelmektedir. Bangkok şehir turlarına katılanları acı bir sürpriz beklemektedir.

Turunuz bittikten sonra sizi mutlaka MÜCEVHER firmalarından bir ya da birkaçına götürürler.. Ve buna da zorunludurlar çünkü çoğu turların sponsoru bı firmalardır ve tüm turistleri ister istemez oraya götürürler.. Siz de benim gibi mücevher almayacaksanız, istediklerini yapar, gider , dolaşırsınız ve çıkarsınız. İddia ediyorum bu taşların çoğunu ülkemizde daha ucuza bulabilirsiniz, çünkü Tayland’dan bütün bu taşlar ülkemize ithal ediliyor ve altın işçiliğimiz onlardan çok üstün… Ne gerek var boşu boşuna milli servetimizi buraya akıtalım! Altın aynı, taş aynı…. Tayland’ı çocukluğumda seyrettiğim filmlerden hatırlarım ve nedense yeşil bir derede, kayıklarda oturmuş birşeyler satan NEHİR MARKETİ aklımda kalmıştı… Bu seyahatimde o marketi görme şansı buldum. Havaalanında otel rezervasyonu sırasında kazandığım ücretsiz tur seçeneği olarak ben de FLOATING MARKET’i seçtim ve ertesi gün sabah 7:30’da yorgunluğa rağmen kalkarak tura katıldım. Tur bir büyük teknede başladı.

Bir gemi dolusu turistle baraber nehir boyunca seyahat ederken, solda Kralın eski sarayını, sağda ünlü Wat Arun Tapınağını geçtik. Wat, thai dilinde Tapınak demek. Tekne, daha sonra bir kanala girdi ve bu kanal boyunca su üzerinde kurulu evlerde yaşayan insanları ve evlerini görme şansımız oldu. Evler ahşaptan yapılmış ve oldukça eski görünüyorlardı. Bu arada birçok noktada ağır kanalizasyon kokusu olduğunu itiraf etmeliyim. Çok titizseniz bu tur size göre değil.. Kanalda epey gitikten sonra kayık marketine geldik. Buradaki market aslında o filmlerde, resimlerde gördüğüm market değildi. Bizim o fotoğraflarda gördüğümüz market Bangkok’tan 100 km uzakta ve Damnoen Saduak adında bir yer. Bizim geldiğimiz pazar ise oldukça küçük ve belli ki TADIMLIK 🙂 Markette biraz mola verdikten sonra, YILAN SHOW’unu izlemek için hayvanat bahçesi gibi bir yerde mola verdik. Burada Tayland’da bulunan değişik yılan türlerini canlı görme şansı oldu. Daha sonra yılanlarla ilginç bir gösteri yapıldı ve görevliler, yılanlarla ölümcül oyunlar oynadılar. Hem korkunç, hem de bir o kadar ilginçti… Saat 12’de tur bizi başladığımız yere getirdi ve daha sonra otelimize kadar bıraktılar herkesi…

Bangkok’un en işlek bölümü SUKHUMVİT diye bilinen ve epey uzun bir caddeden oluşan bölüm. Benim otelim 33.cü bölümdeydi. Ve cadde daha epey devam ediyordu ileriye doğru. Trafiğin en çok olduğu bölgelerin başında bu cadde geliyor. Eğer gideceğiniz yer uzaksa en kolay çözüm SKY TRAIN kullanmak. trafik stresinden uzak ve rahat ve klimalı bir şekilde seyahat ederken, paranız da cebinizde kalacak çünkü oldukça uygun fiyatlar…. Tayland’a laptop bilgisayarınızla geldiyseniz ve internete bağlanmak istiyorsanız acı bir gerçeği baştan söylemem gerekiyor, telefon hatları oldukca yavaş ve internet bağlantı hızı 33 kb sadece. 2003 yılı Temmuz ayında bu böyleydi, umarım hızlanacaktır ilerde…

İnternet servisi için, en ucuz yöntem marketlerden ya da Seven Eleven’lardan 15 saatlik kullanım paketlerinden almanız. 5 dolar civarı bu paketler bence otel odasından bağlantılar için en uygun çözüm. Otellerin çoğu 10-15 dolar günlük bağlantı ücreti alıyorlar istenirse…Bağlantı hızı da maalesef farklı değil ve gene 33 kb… Tayland’a gelirken yanınızda yazlık kıyafetlerle gelin ve yanınıza şemsiye ya da yağmurluk alabilirsiniz , bazı mevsimlerde yağmur çok yağmakta çünkü. Şapka da ideal bir ayrıntı, hem gübeşli yaz sıcaklarında , hem de yağmurlu sezonda yardımcınız olacaktır… Thai Boksu, Tayland’ın milli sporudur ve nasıl Japonya’da Sumo güreşleri her zaman zevkle izlenirse, Tayland’da da Thai Boksu , buradaki adıyla MUEY THAI öyle izlenmektedir. Özellikle böyle bir müsabakaya gidip seyretmek isterseniz, her akşam yapılan turlara katılarak, müsabakaları izleyebilirsiniz. Fİyatlar oynanan maçın kalitesine göre değişkenir deniliyor bu arada…

Bangkok’ta çok ucuza kalma seçeneği de mevcut. Şahsen benim kalamayacağım ama HOSTEL denilen ve dünyanın dört bir tarafından gelen ucuza tatil isteyen turistlerin kaldığı KAO SARN ROAD, Back Packers’ Hub denen bölgeye gidebilirsiniz. Burada oteller sadece geceyi geçirmek isteyenlere çok uygun fiyatlarla konaklama hizmeti sağlıyor fakat böcek ve haşerat bu fiyata dahil tabii ki… Bangkok’ta yemek noktasında çok zorlanacağınızı sanmıyorum çünkü birçok ülke lokantası burada mevcut gördüğüm kadarıyla ve rahatlıkla size uygun birşeyler bulabileceğinize inanıyorum.

Saygılarımla

27.01.2004

Tayland – Tayland

Lisede okurken arkadasim Metin`in gazina gelip iki ay TAYLAND BOKSUNA gitmistim, ve ilk orada Tayland kafamda degisik bir yer etmisti, iki ay boyunca Metin beni ben onu tekmeledikten sonra daha fazla dayanamayip ayrilmistik kurstan..

1993 yilinda sicak bir agustosta Bangkok`a varmistim ilk seyahatimde. Hava senenin en sicak gunune denk gelmis ve 45 derece gibi mukemmel bir sicakta, o dunyaca unlu Bangkok trafiginde guzel guzel terleme keyfini yasamistik.

Tayland Krallikla yonetilen bir ulke, Kral insanlar icin tanrisal ozellikle tasiyor, ve olen krallara tapinma adeti devam etmekte. Kaldigimiz otellerde yasayan kral ve esinin heykelleri onune konan kutsanmis yiyecekler de ilgimi cekmisti bu arada.

Tayland denince nedense insanimizin aklina hemen gece hayati cenneti oldugu geliyor , kabul etmek gerekiyor ki burada gercekten bu isin turizmi ciddi boyutlarda yapiliyor, en basit ornegi buyuk otellerin onunde taksi duraklarindaki soforlerin turistlere gostermeye calistigi katalog dolusu gece kuluplerinin resimleri. Buradan goturulen her turist icin komisyon aliyor taksiciler. Izledigim bir haber programinda zengin Avustralyalilarin Tayland`a gece hayati icin nasil ozellikle program yaptiklarini izlemistim. Uzakdogunun en zengin musterilerindendir Avustralyalilar….

Tayland`in ben bu gece hayati boyutuyla degil , guzel yanlariyla anlatmak istiyorum. Bir kere kabul etmek gerekiyor ki insanlar burada sadece gece hayatini yasamiyorlar. O kadar misafirsever ve yardimseverlerki bir adres sordugunuzda ellerinden geldigince yardim edeceklerdir.

Tuktuk, yani motorsiklet bozmasi tasima araclarini kesinlikle deneyin, o kadar keyifli ki, o yakici sicaklikta pufur pufur sicak ruzgarlar yuzunuze carparken degisik bir haz alacaksiniz. Tuktuk ayni zamanda trafik canavarindan bir nebze kurtulmanizi saglayacaktir.. Bu arada Tuktuk soforlerinin bir ozelligini soylemekte fayda var.Taylan degerli taslar cenneti oldugu icin, burada turistlerin mucevher almasini tesvik icin tuktuk ve taksi soforlerine komisyon veriliyor ozellikle devlet satis merkezlerinden, ..bu durumda soforler size yalvariyorlar , ne olur sadece bir bakin diye..siz de kirmayip gereksiz vakit gecirmeyin benim yaptigim gibi. Aldiklari komisyon ne derseniz? sadece birkac litre bedava benzin ama bu da onlar icin hic yoktan bir kar sayildigi icin soforlerden bu konuda cekeceginiz var soyleyeyim…..

Tayland tapinaklari kuzey pasifik ulkelerinin tapinaklarina gore farkli ozellikler tasimaktadir. Biraz daha estetiklige ve ihtisama onem verilir.

Tayland`in en ilginc meyvesi DURIAN`dir. Durian o kadar ilginc bir meyvedir ki, ya seversiniz ya nefret edersiniz, ortasi yoktur, degisik bir kokusu ve mayhos bir tadi vardir, kokusu agir oldugu icin ucaklara alinmasi da yasaktir. Ama durian icin Taylandlilar KING OF FRUITS yani meyvelerin krali adini vermislerdir.


Tayland`da hergun Thai Boksu ile alakali maclari televizyonlardan izleyebilirsiniz. Bir Taylandli icin milli spor olan Thai Boksuna ilgi oldukca fazladir.

Bangkok`ta alisveris diger ulkelere nazaran epey ucuzdur ve buyuk alisveris merkezlerinde aradiginiz herseyi uygun fiyata bulabilirsiniz, ama benim tavsiyem kucuk dukkanlarin oldugu sokaklara girip hem macera yasayin hem de daha ucuz fiyata aradiklarinizi alin. Benim en cok ilgimi ceken urunler el yapimi olanlar, bir de ne kadar ilginizi ceker bilemiyorum ama kurutulmus kelebekler, orumcekler ve diger ilginc hayvanlar benim ilgimi cok cekmisti.

Ulkemizden Tayland`a cok uygun fiyatlarla turlar yapilmakta, sahsen kendim boyle bir turla gitmedim ama birkac seyahat donusumde boyle bir grupla havaalaninda karsilastim, neredeyse hepsinin kafasinda Thailand sapkalari, t-shirt`leri ve bavullarinin dolulugu cok ilginc gelmisti, demek ki grupla gidenler daha iyi alisveris yapabiliyorlarmis dedim kendi kendime:)) Eger siz de Tayland`a gitmeyi dusunuyorsaniz boyle bir turu inceleyebilirsiniz.

Unutmadan Tayland senenin buyuk kismi sicak gecen bir ulkedir, terlemeye hazir olun:)

saygilarimla

Ali Baylar

27.01.2004

Araba İle Macera Dolu Kuzey Tayland – Tayland

Tayland’a ilk ayak basis noktaniz baskent Bangkok ise kendinizi hicte yabanci hissetmeyebilirsiniz, cunku Bangkok havaalanindaki atmosfer size Istanbul`daki Yesilkoy havaalanini bir nebze bile aratmayacak. Gece ucagi ile Tayland’a ucuyoruz, ilk hedef Bangkok`dur ileri, baska hedefimiz olmadigi icin oradan sonraki hedefimizi havalaninda sabah saatin altisina kadar Burger King aliyor. Plansiz programsiz yola cikisin acilarini 6 saat Burger King’in sandalyelerinde oturduktan sonra anliyoruz. Arabami, ucakmi, tur sirketimi derken sonunda sabahin ilk isiklari ile birlikte Chiang Mai’ya dogru yola cikiyoruz.
Ilk otelimiz Lai Thai’de 600 Bahti bayila bayila oduyoruz, oysa henuz bunun kaldigimiz en pahali otel oldugunu bilmiyoruz. 2 kisilik bir Suzuki jip kiralayip kendimizi Kuzey tayland’in dagli tasli yollarina birakiyoruz tabiri yerindeyse. Benim harika harita bilgim! sayesinde bol bol kayboluyoruz. Bundan sonraki bir hafta boyunca da harita okumanin hemencecik ogrenilemeyecek bir yetenek olduguna karar verip kaybolmaya devam ediyoruz ama bir yandanda Tayland hukumetine bol bol dua ediyoruz, eger arada bir yazilan ingilizce isaretlerde olmasa kendimizi bulmamizin imkani olmayacagi icin…
Yollar meskenimiz oluyor bu bir hafta boyunca, kaybolmalarimiz, soguk, kutu kahve icmelerimiz, dillerini bilmeden pazarlik yapma kabiliyetimiz ve asindirdigimiz yollarda tanistigimiz insanlar bize Tayland’i unutulmaz kiliyor. Yolda tanistiklarimiz kimi zaman universiteli iki otostopcu, kimi zaman onalti kisilik bir aile, kimi zaman bir jipin arkasinda davul calan cocuklar, kimi zaman torununu kucaklamis bir nine, kimi iyi, kimi kotu, kimi candan , kimi turist diye bizi somurmeye merakli. En cokta kuzey Tayland’in o kasaba senin bu kasaba benim diye gectigimiz yollari arkadasimiz oluyor, bize tum guzelligi ile Tayland’i tanitan daglar, kimi zaman hala bir yerlerde ilkel bir yasamin devam ettigini gosteren huzurlu koyler, hashas ceken yasli koylu halki, masum cocuklar, tozlu toprakli kimi zaman telefon kulubeli en kucuk koyler ve hepsinin otesinde bambaska bir yasayis tarzi, degisik bir kultur, atalari, inanclari ve yasam tarzlariyla insanlar…Gittigimiz yerlerden kimi zaman aklimizda ne yol isaretleri kalir, ne yedigimiz yemekler, ne aldigimiz hediyeler ama insan cehreleri hep akillarda kalir, cunku en buyuk gercek yuz hatlarinda yasanir. Tayland’dan bir dolu ani ile ayriliyoruz, tabi bu benim icin cifte ayrilik oluyor, cunku ayni zamanda abimdende ayriliyorum, o yeni kesifler pesinde Singapur’a bense bu bir hafta boyunca her gun andigim yasadigim topraklara…

30.07.2002

Vize Problemi – Çin

Çin’de iş yapanlar bilirler, bazen fabrikalarla işiniz uzar, yeni ürünler bulursunuz, başka şehirlere gitmeniz gerekebilir…. Size verilen vizede yazılan kalma süresini geciktirme şansınız olabilir. Bu durumda vizeniz bittiği için Çin’i terk etmeniz gerekmektedir. Ya Türkiye’ye geleceksiniz, yeniden vize müracaatında bulunacaksınız, ya Hong Kong’a gidip oradan vize almaya çalışacaksınız….
– Türkiye’ye dönmeniz çok maliyetli olacaktır. Döneceksiniz,vize yenileyip tekrar geleceksiniz, bu hiç de akıllıca bir yöntem değil.
– Hong kong’a gidecekseniz en az 400-500 USD cebinize koymanız gerekecek, uçak biletiniz, oradaki kalış masraflarınız, yemeniz içmeniz……

Her iki yöntem de epey zor görünüyor…Ben en mantıklı yolun Türk Konsolosluğu’na danışmak olduğunu düşünerek telefon açtım… Vizeniz bitmeden dönmeye çalışın dediler tavsiye olarak sağolsunlar sanki ben bunu bilmiyormuşum gibi. Burada işleri uzayan Türk vatandaşları nasıl çözüyorlar diye sordum, Hong kong’a gidiyorlar ama vize almaları garanti değil dedi görevli arkadaş…Peki ne yapmamı tavsiye edersiniz dedim…Bir şey diyemeyeceğim dedi ve teşekkür ettim kapattım telefonu…..
Çin’deki arkadaşlarıma danıştım Türkiye’ye dönmeden son bir kez daha…Bulunduğun şehirdeki yabancılar karakoluna git dediler.
Çin’de çoğu şehirde ENTRY and EXIT POLICE STATION denilen karakollar var. Bunlar genelde yabancıların çok gelip gittiği her şehirde bulunuyorlar.
Vizenizi Çin dışına çıkmadan uzatmanız için şunları yapmanız gerekiyor:
– Kaldığınız otelden orada kaldığınıza ait bir belge (Polis için gerekiyor deyince anlayacaklardır)
– Otelde değil evde kalıyorsanız MUHTARDAN IKAMETGAH (bizdeki gibi burada da muhtarlar var)
– Çalıştığınız bir fabrikadan karakolun istediği şartlara uygun bir dilekçe (defalarca gidip gelmek istemiyorsanız fabrikanın detayları aldıktan sonra dilekçeyi hazırlamasını sağlayın yoksa defalarca karakoldan geri çevireceklerdir sizi)
– Pasaportunuz
– 1 fotoğraf
– Vize formu= Karakolda dolduruyorsunuz. Siyah mürekkepli kalemle formu doldurun yoksa tekrar doldurmanızı isteyecekler.

Bu gereken dokumanlarla karakolda müracatınızı gerçekleştiriyorsunuz ve birkaç gün sonra da vizenizi alıyorsunuz….

Bu basit bilgiyi bile bize veremeyen devlet yetkililerimize teşekkür ediyorum. Eğer Çinli arkadaşım beni uyarmasa şimdi Türkiye’ye dönmüş, buradaki işlerim yarım kalmış, yeni bir bilet almaya ve tekrar buraya dönmeye çalışıyor olacaktım…

Bu çok faydalı bilginin işinize yarayacağını umuyorum.

5.07.2006

0 Derece Sıcaklık – Çin

Mart ayı biliyorsunuz serin geçer kuzey yarımküresinde.. Çin’in Jiangsu eyaleti de hava sıcaklığı noktasında ülkemiz sıcaklığına paralel bir sıcaklık seyrindedir.

Ülkemizde mart ayında sobalar yakılır genellikle. Sıcaklık 6-7 derece olsa bile sobalar kısık alevle yakılmaya devam edilir.

Jiangsu eyaletine böyle bir dönemde seyahat ettik biz de. Sıcaklık düştükçe de düşüyor ve gündüz 3 dereceye, gece de 0 dereceye iniyordu. İçimize kışlık yün kıyafetlerimizi giymemize rağmen titreten soğukta rahat hareket edemiyorduk.

Bir akşamüstü bir fabrikaya ziyarete gitmemiz gerekiyordu. Dışarısı iyice soğumaya başlamış ve arabada açtırdığımız klima ile ısınmaya çalışıyorduk. Sonunda fabrikanın bulunduğu bölgeye ulaştık. Arabadan çıktığımız anda buz gibi bir rüzgar karşıladı bizi. Fabrikada soba ya da klima olduğunu ümit ederek girdik içeriye. Ama maalesef soba da yoktu, klima da. Dışarısı 0 dereceydi ve sobasız çalışıyordu elemanlar içerde. Alışmışlar soğuğa. Sobayı hiç kullanmıyorlarmış…..

Şaşkındım. Kıyafetlerim beni ısıtmıyorken, şapka kulaklarımı örterken, ellerim cebimde konuşmaya çalışıyordum…Bir taraftan da bu insanların rahat oluşuna anlam veremiyordum. Demek ki insan vücudu her sıcaklığa zamanla adapte olabiliyor..Ufak tefek o çinlilerin sobasız 0 derecede mutlu mutlu oturmalarının başka bi açıklaması da olamaz sanırım 🙂

10.04.2006

Guangzhou Ve Hırsızlık Olayları – Çin

Gelişen Çin’de doğal olarak hırsızlıklar da paralel bir şekilde gelişiyor. Gün geçtikçe hırsızlık vakaları artıyor. Turistler de bu hırsızlık olaylarından nasiplerini almaktalar.

Birkaç arkadaşımın başına gelen olayı sizlerle paylaşmak istiyorum… Olay İranlılar tarafından yapılıyor…. Size yaklaşıyorlar düzgün kıyafetli iki iranlı….Türk müsünüz diye soruyorlar… Siz de evet diyorsunuz, sohbete başlıyorlar… Türk Lirası var mı sende diye soruyorlar? Görmek istiyoruz mümkünse diyorlar. Siz de çıkarıyorsunuz cüzdanınızdan parayı göstermek için…. Ardından mümkünse 100 dolar bozarmısınız diyorlar. siz de bu iki iyi insanı geri çevirmek istemediğiniz için paralarını alıyor ve bozduruyorsunuz… Verdikleri para maalesef sahte….. ve siz uyanana kadar onlar çoktan uzaklaşmış oluyorlar…

Bir diğer olayda ise, arabayla 2 pakistanlı yanaşıyor yanınıza, bir dokuman göstererek size sivil polis olduklarını söyleyip üzerinizi aramaya başlıyorlar…. Ve… cebinizdeki parayı da bir şekilde çalıyorlar el çabukluğuyla ve arabaya binip bir güzel uzaklaşıyorlar….

Yapacağınız şey size bu şekilde yanaşan herkesten direkt uzak durmanız… Sizinle konuşmak isteyen çoğu kişi bir şekilde sizden menfaat sağlama planında olacak kişilerdir, çok muhabbet tez ayrılık getirmeden yolunuza devam ederseniz beladan en kolay şekilde uzaklaşmış olacaksınız…..

2.05.2005

Çin İşkencesi Yaptılar – Çin

Sakın çine gittiğinizde para bozdururken dikkatli olun mutlaka bankadan bozdurmaya gayret gösterin bankanın paraları bile sahte çıkabiliyor.Dikkatli olunuz
ve asla bir çinliye güvenmeyiniz o masum duruşlarının altında ne ÇİNLİKLER yatıyor bilemezsiniz.Kredi kartı kullanırken dahada dikkatli olunuz.Kısacası güvenme kontrol et.Tabii bunları neden bu kadar keskin ve kesin bir dille telaffuz ettiğimi merak ettiniz .Anlatayım:Geçen ay guanzhou da bir Türk arkadaşımın yanına iş araştırması yapmak üzere gittim Arkadaşımla işlerimizi bir kaç gün içerisinde hallettik para bozdurmam gerekti.
bir bankaya gittik usd verdik karşılığında yuen aldık bir kaç gün daha geçti dönüş günüm yaklaştı elimde çok fazla yuen kalmıştı kaldığımız evin yakınında olan aynı bankadan bu kez yuen leri verdim usd aldım haliyle kontrol etme gereği duymadım herşeye rağmen cebimde 100 yuen bulunuyordu taxi vs.için dönüş günü cebimde bulunan yuen ile havaalanına gittim.elimde oversize baggaj vardı(büyük ebatlı) oversize için 15 yuen para istediler.Fakat bende hiç yuen kalmamıştı.sadece 350 usd ve kredi kartlarım vardı.
Neticede görevliye 100 usd uzattım . dolara bakarak sahte olduğunu söyledi.diğerini ve diğerini uzattım 350 usd için dolarların sahte olduğunu over size baggaj ımı alamayacaklarını söylediler çaresizlik içerisinde kredi kartımı uzattım. onunda yetersiz bakiye gösterdiğini söylediler ısrarla seyehhat etmeden kontrol ettiğimi bakiyemin yeterli olduğunu iknaya çalıştım fakat nafile ilgilenmediler . artık uçağı kaçıracaktım yada oversıze baggaj ımı orada çinli…lara teslim edecektim .son bir çırpınışla havaalanı dışına kendimi attım elimle 100 usd sallıyorum birilerinin görmesini istiyordum.oltaya bir simsar takıldı bana elimdeki 100 usd yi change edebileceğini söylüyor ben anlamaz ayaklarına yatıyorum neticede önce yueni istedim parayı cebime koydum dolarları 350 usd yi hesini simsara verdim.arkama bile bakmadan havaalanının içerisine koştum . Garibim belki fark etmiştir.honkong a varınca yuenleri usd ile değiştirdim. Siz siz olun bir çinliye asla güvenmeyin

10.02.2005

Guangzhou – Çin

Guangzhou şehri, gelişen Öin’in en hızlı büyüyen ve modern şehirlerinden birisidir. Hong Kong’a yakınlığı sayesinde eskiden beri yabancı yatırımcıların da uğrak yeri olan bu şehir, son 10 yıl içerisinde büyük bir gelişim sağlamış ve metro sistemine kadar altyapısı tamamlanmıştır.

Guangzhou, KANTON FUARI (GUANGDONG FAIR) adıyla anılan uluslararası fuarıyla ilgi çekmekte ve binlerce işadamı hersene 2 kez yapılan bu fuarı ziyaret etmektedir. Bu fuarda bütün Çin’in ürettiği ürünler sergilenmekte ve her sene fuarın etkileri artmaktadır.

Guangzhou’yu ilk kez ziyaret edecekseniz, alışveriş için klasik BEIJING Caddesi’ne gidebilirsiniz. Taksilere BEIJING LO dediğinizde direkt oraya götüreceklerdir. Burası bizim İstiklal Caddesi misali, trafiğe kapalı bir yürüyüş caddesidir.

Yemek noktasında, avrupa yemekleri isterseniz bu caddede bulmanız mümkündür.

Guangzhou kenti yabancılarla dolup taştığı için birçok ülke yemeğini bulabileceğiniz lokantalar mevcuttur. Bizim ağız tadımıza en uygun yemekleri yapan ŞİNCAN lokantaları da uğrayabileceğiniz yerler arasında.

Oteller gün geçtikce modernleşiyor ve eski otelerin yerine koskoca büyük oteller yapılıyor, internet kullanan seyahatseverlere güzel bir haber olarak, çoğu 4-5 yıldızlı otelde bedava ADSL internet olduğunu söyleyebilirim. Laptopunuzu yanınızda götürebilirsiniz.

İlk kez 1994’te ziyaret ettiğim Guangzhou’dan neredeyse eser kalmadı, bütün şehir çok hızlı bir şekilde modernleşiyor ve avrupa standartlarında bir kent haline getiriliyor. Guangzhou’ya giderken stres olmayın çünkü çok sıkıntı çekmeyeceksiniz.

Fuar ziyaretine giden işadamlarına tavsiyem, eski fuar alanının hemen yanında bulunan müslüman mezarlığını ziyaret etmeleri, burada bulunan mezarlar Çin stilinde değil ve burada bulunan bir türbenin sahibinin SAHABElerden Ebu VAKKAS’a ait olduğu söyleniyor. Çin’deki müslüman azınlığın buluştuğu noktalardan birisi olan burayı görmeniz ilginç olacaktır.

Guangzhou’dan artık direkt uçuşlarla dünyanın çeşitli noktalarına da uçabilirsiniz.

Saygılarımla

7.05.2004

Uzakdoğu Notlarından 1995 – Çin

1995 SEYEHAT NOTLARI 26 Ekim 1995 tarihinde İstanbul’dan yola çıkıyorum.İlk durak Dhahran. Dhahran, İran’daki Tahran sanılabilir ama değil. Burası Suudi Arabistan Krallığı’nın bir şehri.Adını belki hatırlarsınız, Körfez savaşında, Amerika birlikleri buradan uçaklarını kaldırıp Irak’ı bombalıyorlardı.

Zaten Singapur Hava yolları da savaştan sonra halen burada bulunan Amerikan üssündeki askerlerin, uçuş sayısının artması üzerine, İstanbul-Singapur uçağını buraya indiriyor. Ayrıca Dhahran’dan çoğunlukla Filipinli işçiler biniyorlar.Arabistan zengin bir ülke olduğu için genelde yabancı işçiler çalışıyor.Filipinli,Hintli,Pakistanlı çoğunlukta. Daha önce Dhahran’da kalıp Arabistan’ı gezmeyi düşünmüştük.Bu geçen seneki uçuşumuzdaydı.Herşeyi hazırladık.Hatta Dhahran-Cidde uçak biletlerini bile.Gidip menenjit aşısı bile olduk.Ama maalesef son anda bize vize verilmeyeceği söylendi.Meğer sadece İstanbul-Cidde arası uçarsak vize alabilirmişiz Bence bu çok saçma bir uygulama.Belki bu onların kendi ülke politikası ama eger kutsal topraklara gitmek isteniyorsa buna engel olmanın hiçbir anlamı yok! Dhahran havaalanının resmini çekmekte yasak,bunu levhalardan okuyorsunuz.Zaten çekecek fazla bir yerde yok.Heryer çöl çünkü.

Dhahran’da dikkatimi çeken şey şehir çok büyük olmadığı halde şehirler arası yollarda tamamen ışıklandırma yapılmakta Yani israf edilen bir elektrik enerjisi var.Bunun tek nedeni petrol zengini olmanın verdigi şımarıklık olmalı. Dhahran’dan Bahreyn’e bir köprü yapılmış ve iki ülkenin bağlantısı böylece sağlanmış.Upuzun bir köprü. SİNGAPUR 1995 Yolculuğumuzun ikinci durağı Singapur.Singapur bir Şehir devlet.Nüfusu 3,5 milyon civarında.Dünya’nın en önemli Limanlarından birisi olan Singapur Limanı,uzakdoğu ülkelerinin dünya ülkeleriyle arasındaki bir köprü.Ticaret çok gelişmiş durumda. Ülkenin gelişmiş olduğu her yerin düzenli ve temiz olmasından belli olmakta.Sokaklar hergün bir uçtan bir uca temizleniyor.Ağaçların altındaki düşen yapraklar hergün toplanıyor.

Yol kenarındaki çimenler haftada bir kısaltılıyor, temizlige o kadar çok önem veriliyor ki,bu Ülkede sakız çiğneme yasağı bile var. Sırf temizlik mantığı yüzünden Gerçekten şans bu ya bir keresinde bir markete gidip epeyi aramıştım sakızı.Canım sakız iştemişti de.Ama satıcı ya sorduğumda bu ülkede yasak deyince uyandım. Sigara içmek kapalı alanlarda kesinlikle yasak.Caddede de ulu orta içmek yok.Yol boyunca sigara içme cepleri var.Oturuyorsunuz ve buralarda sigaranızı içe biliyorsunuz. Unutmadan ülkemizde çokca gördüğümüz yere tükürme adetini bu ülkede yaparsanız yüklüce bir para cezasına katlanmanız gerekiyor. Singapurda halkın çoğunu çinliler oluşturuyor. Daha sonra Hindu ve ahlaylar ve sonra da araplar geliyor.Ticaret çinlilerin elinde zaten uzak doğunun hemen her ülkesinde ticaret hakimiyeti çinlilerde. Farklı kültürler bir arada olmasına rağmen hiçbir aşırılık yaşanmıyor. Genelde huzurlu bir ülke.Olay yok denecek kadar az.Çin mahallesine gidip küçük çin’i Hint mahalllesine gidip hindistanı ve Arap mahallesine gidip arap kültürünü görebilirsiniz.Bu kültür mozayiği ülkenin dahada ilginç ve çekici olmasını sağlayan bir unsur. Nüfus yoğunluğu son zamanlarda çok arttığı için yabancıların ülkeye yerleşmesi nerdeyse imkansız hale getirilmiş.15 günlük vize veriliyor ve oturma izni almak için epey gerekçeler isteniyor.Bu da kaçak işçilerin haricinde bir çok insanın burada yaşama hayelini yok ediyor.

Singapurun havaalanı olan Chengi havaalanı uzakdoğunun en büyük ve en işlek havaalanı,Singapur Havayolları da ülkenin Milli havayolu ve o da dünya çapında bir üne sahip. Singapurun genişliği 640 km2 Fakat bu kadar küçük bir yüzölçüme o kadar çok şey sığdırılmış ki insan şaşıyor. Singapur için turistler “bahçe şehir” ve “küçük asya “adını takmışlar.1965 yılında bağımsızlığını ilan etiş.Daha önceden 1819’da ingilizler tarafından ticaret için kullanılmaya başlanmış ve 1965’e kadar ingiliz sömürgesiymiş. Yiyecek konusunda da kültürlerin çok farlı olması dolayısıyla farklılık ve o kadarda çeşit gözleniyor. Meyveler de tropikal iklime uygun ve çok ilginçler.Star fruit denilen yıldız şeklinde meyve mayhoş tadıyla çok değişik mesela. Sonra rambutan,Lyche ve daha adını bile bilmediğim birçok meyve. Hepsi de birbirinden farklı ve ilginç. Singapur ‘un simgesi ne derseniz? Orkide en önde geliyor.Bu ülke orkide ülkesi olarak biliniyor,ve dünyanın her yerine orkide ihraç ediliyor.Diğer simge ise “Aslan” zaten kentin bir adı da “Lion city”yani Aslan şehri. ÇİN 1995 Singapur’dan Hong kong’a ,oradan da Taipin’e geçiyoruz.

Taipin ufak bir şehir.İlginç olan şey filmlerde gördüğümüz küçük gemi içinde yaşayan insanlara burada rastlamam oldu.Halen daha böyle sefil bir yaşam sürülüyor buralarda.su problem,elektrik problem. Geldiğiniz ülkenin Çin olduğu duvarlardan hemen belli eder kendini.Sanki hiç bakan görevli yokmuş gibi duvarlar delik deşik –boyaları yer yer dökülmüş,bakımsızlığı her halinden belli olan bir ülke girişi.Çin’de en çok dikkatimi çeken şey; iki Çin var.Biri dışarıya gösterilen mükemmel bir yüz,diğeri sadece 40 dolar aylıkla geçinmeye çalışan zavallı insanlara bakan yüz.Maalesef çoğunluğu bu ikinci kısım oluşturuyor.Çin bir tezatlar ülkesi olmuş durumda.Eskiden yani ilk komunist yıllarda halkın hepsi eşit tutulmaya çalışılıyordu .Fakat şimdi bazı insanlar fırsatlar ülkesi durumundaki Çin’de öyle zenginleşmişki anlatılamaz..En son model Arabalar bunu basit bir örneği.

İlk başta bu insanların Hong Kong’lu çinliler ya da Taiwan’lı çinliler olabileceğini düşünmüştüm Ama sorduğumda onların neredeyse hepsinin kızıl çin vatandaşı olduğunu öğrendiğimde suratımdaki ifadeyi herhalde düşünebilirsiniz.Şu anda anlamaya çalıştığım şey ise diger çok fakir insanların bu zenginlere psikolojik olarak bakış açısının nasıl olduğu.Acaba ne düşünüyorlar? Kimbilir. Her sene iki kez Guangzhou da Çin malları Fuarı yapılır.Dünyanın dört bir yanından buraya ziyaretçiler gelir.Biz de bu fuarı gezmek için geldik buraya. Fuara Çin’in dört bir yanından fabrikalar mallarını teşhir etmek için geliyorlar.Genelde devletin olan fabrikalar artık yavaş yavaş şahısların malı olmaya başlamış.Tabi bunu sonucunda kendi aralarında rekabete girişen fabrikalar ortaya çıkmış.Aynı malı üreten birçok firma bulabiliyorsunuz ve fiyatlar birbirini kırıyor .Kalite gititkçe yükselmiş.5 sene evvelki Çin kalitesiyle çok farklı.Çünkü Ticaret mantığıda çok değişmiş.Eskiden herşey devletin ve her şey Çin halkı için olduğu için ucuz kalite önemliydi.Şimdi ise artık dışa mal satıldığı için,kalite ön plana geçmiş durumda ve bunun sonucunda Amerika piyasasını ele geçirmiş bir çin ortaya çıkmış .zaten gelecek 10 yılın en büyük devletlerinden biri Çin olacaktır. Çin gelişiyor dedik ama bunu bütün Çin yüzölçümü için ele alırsak büyük bir yanılgıya düşeriz.Şu anda Çin’in en önemli limanları Şhanghai ,Dalian,Hongkong. Tabiki buralara büyük yatırımlar yapılıyor.Gelişen şehirlerin arasında Gvangzha,Shenzen,Shaghai,çok sivrilenler arasında başı çekiyorlar.

Yatırım çoğunlıkla bu tip önceden seçilmiş şehirlere yönelince insanlarda da buralara göç etme isteği belirmekte.Fakat bu neredeyse imkansız çünkü bir çinlinin doğduğu şehirden başka bir yere devlet izni olmadan gitmesi YASAK!evet yasak! Nerede bizdeki o rahatlık.Kalkacaksın canın istediği zaman,istediğin şehre gideceksin. Burada sıkar biraz.Çin’de maalesef Lisans almak gerekiyor Nasıl biz ülkeler arası vize alıyorsak onlarda başka bir yere gidince vize gibi kağıt almak zorundalar.Şimdilerde biraz yumşama görülüyor ama umarım ileride daha iyi olur. Eskiden duyduğumuz Çin’den kaçıp ailesinin bulunduğu Taiwan’a giden insanlar parmakla sayılır ve imkansızı başarırmış gibi sayılır mantığı meyer doğruymuş.İnsan olayın dışındayken inanası gelmiyor ama şu anda olayın tam içindeyim ve acı gerçekte canlı bir şekilde duruyor karşımda . Dün gece yemekten sonra restoranın kapısında küçük sevimli bir kız elinde kırmızı güllerle yanımıza gelip güllerinden satmak istedi.Bende arkadaşlarımı gösterip bozuk Çincemle “Bizim kız arkadaşımız yok, istemiyoruz” dedim.kız fakat o kadar içimi parçaladı ki dayanamadım. Daha yanımızda da Çin parası yoktu.ve bütün dolarlar 100’lük olduğu için birşey veremiyeceğimi kahretsin böyle şansızlığa derken yanımdaki arkadaş 1 dolar uzatıp çiçeği alınca kızın yüzündeki sevincin ve mutluluğun tarifini sanıyorum yapamam. Hemen koştu annesini yanına ve 1 doları gösterip bilmem neler söyledi.Onun da gözlerinin içi gülüyordu.Bende onu bu kadar sevindirdiğimize görünce mutlu oldum,rahatladım.Çünkü bir insanı hele böyle bir ülkenin insanınımutlu edebilmek o kadar güzelki.Sevimli çiçekçi kız biz arabaya bindikten sonra uzaklaşıncaya kadar hep elsalladı.Hiç unutamayacağım buruk bir anı olarak kalacaktır o anlar.

Çin çok egzotik,çok anlaşılmaz bir ülke zaten bunu anlatmaya çalışıyorum iki saatten beri.Ara sokaklarda 70’lik nineler sokak süpürüp çöpcülük yaparken,fuar salonunda 20’lik manken gibi kızlar ütülü tertemiz kıyafetleriyle temizlik yapar.Halk değişik para kullanırken dolar bozduranlara cıncık gibi (Elazığ’da öyle denir –tertemiz para)paralar verilir.Siz götürüp o cıncık paralarla halktan alış veriş yapınca halkın basitte olsa mutluluğunu görürsünüz.Çünkü onlara bu paraları kimse vermez.Şanslarına siz çıkmışsınızdır karşılarına.Tezatlar bir tane deyilki.Komünizm dedikleri şey buysa eğer bizim üniversiteye gelmiş gençlerimiz insanlığın kurtuluşu diye komünizmi okuyarsa ve bir zamanlar ülkemizde bu rejimi getirmek için büyük oyunlar oynanmışsa yazık….çok yazık diyecek bir şey yok o zaman.Keşke o komünizm tellallarını buraya getirip bir ay yaşatabilsek bu zavallı insanların içinde.Görürler ozaman hayatın ne olduğunu ve Türkiye’nin nasıl bir nur nimet olduğunu.Yazık.. Devlet her aileye tek çocuk hakkı veriyor. Sadece bir çocuk yapıla biliyor.Eğer ikinci çocuğa hamile kalınırsa hemen kürtaj yapılıyor.Eğer anne hamileliğini bekletirse bir deceza alıyor.Yani ikinci çocuğa hamile kalına bilir ama çocuk canlı doğamaz.

Çocuğun ikinci çocuk olması onun ölmesi yada idam edilmesi için geçerli bir neden. Çin halkında da genel dünya aile psikolojisinde olduğu gibi erkek çocuk isteniyor ve bu durumda ultrasonla çocukların cinsiyetine bakılıyor ve eyer kız ise kürtaj yaptırılıyor. Erkekse doğuyor.Bu durumda gelecekteki korkunç sonucunu düşünebiliyormusunuz?Erkek nüfus kadın nüfusundan fazla olacak.Bunun sıkıntılarını umarım Çin politikası çözebilir.Ama yanlışı en başta yapıyorlar. Çözümüde en başta aramaları gerekir.Çin’de kişi başına 8m2 ev veriliyor daha doğrusu baraka ya da şanslı olanlara apartman odası.Tuvalet banyo çoğu yerde müşterek.Yani Motel,pansiyon gibi.Evlenenlere 16m2 çocukluya 24m2 düşüyor. Bir de bizdeki en fakir evine bakalım!Şükretmek hem de binlerce şükretmek lazım halimize….. İnsanlar için en ideal ulaşım aracı “cışıng cı” yani bisiklet.Çoğu insan bu alete sahip. Bırakalaım da o kadar lüksleri olsun.Radyo bile halen lüks sayılabilir. Televizyon mu?1970’lerin Türkiyesindeki televizyon sayısından belki biraz fazladır. Acı bir gerçek daha halkın neredeyse %80’i koca Çin haritasını bilmezmiş.Yani Guangzhou’daki birçok insan Shanghai’ın nerde olduğunu bilmiyormuş bunu da bir çinli taksici anlattı.Nedeni de eğitimden kaynaklanıyormuş. Okulda Çin haritasını görmek diye birşey yokmuş dediğine göre.Bilmiyorum belki adam yanılabilir diye düşünüyorum ama şu da bir gerçek ki “Türkey” diye bir ülkeyi benden duymuş olanlar çoktur ve yine eminimki haritada Türkiye’yi bir anda bulabilecek Çinli parmakla sayılabilir. “Turkey”dediğinizde “tokyo”(japonya’nın başkenti )diyorlar bazen orayıda bırakalım bilsinler çünkü yüzyıllardır Japonlarla savaşıyorlar ve onların halen daha en önemli düşmanları japonlar.Bunu ne kadar belli etmeselerde filimleri bunun en güzel kanıtı.

Bir filme rasladım oteldeki tv’de. Çinliler kötü Japonlarla savaşıp bir güzel yenmişlerdi sonunda…… Çinin dilencisi de tam dilenci.Yani bizdekiler gibi zengin değiller.Gerçek fakirler bunlar.Ama hiç yardım edemiyorsunuz çünkü birine üç, beş kuruş veririseniz hepsi üşüşüyor başınıza.En iyi oradan en kısa zamanda uzaklaşmak. Din inancı oldukça azalmış.Budizm,Taaizm buranın ana dinleri olduğu halde artık insanlar tapınaklara rağbet etmiyorlar.Komünist rejim öncesi dindarlar çoğunluktayken,rejim sonrası dinsizlik ortaya çıkmış.İnsanlara sorarsanız bizim tanrılarla işimiz yok onlar kendi dünyalarında biz kendi dünyamızdayız.Önemli olan bizim için para! diyorlar.ve aslında para tanrısına tapıyorlar.Paranın bu ülkede açamayacağı kapı yok.Bunu onlar söylüyor.Bir Amerikan atasözü vardı.”para konuşur pis işler yürür “ burada da geçerli. Çinde hırsızlığın çok olduğunu duymuştum.

Fakat bizim bulunduğumuz yerlerde hırsızlığın yok denecek kadar az olduğunuda duydum.Daha sonra öğrendim ki devlet fuardan önce halka anonsla duyurup hırsızlık yapanların özellikle fuar zamanı yapanlatın aşırı cezalandırılacağını söyleyince birazcık azalmış hırsızlık. Unutmadan eğer birkaç kez hırsızlıktan yakalanırsa ölüm cezasına kadar varıyor. Daha önce söylediğim tv sayısı için yeni öğrendiğime göre kuzey bölgelerde çok azsayıda tv varmış ama güneyde özellikle şehirlerde tv sayısı artıyormuş.Güney şehirlerinin Hong kong’a yakın olanları Hong kong tv’nu seyrede biliyorlarmış.Galiba yavaş,yavaş Hong kong’un farklı olduğu halka alıltırılmaya çalışılıyor.1997’de Çin’e geçecek olan Hong kong böylece Çinlilere tanıtılmaya başlanmış oluyor. Sokak aralarına girip halkın yaşantısına girince halk çok şaşırıyor. Çünkü genelde yabancılar halkı çok yanlış tanıdığı için sanki başlarına birşey gelecekmiş korkusuyla dolaşmıyor.Yalnız işin gerçeği halkın arasında dolaşmanın verdiği zevk hiçbir yerde bulunmuyor.Çünkü gerçekleri izliye biliyorsun.Mesala bugün 16m2 bir evin kapısı açık olduğu için içini görme fırsatım oldu ve söylenenlerin ne kadar gerçek olduğunu görme fırsatım oldu. Artık halkın dini inacı o kadar azalmış ki Donguan şehrinin sokaklarını dolaştık ama neredeyse hiç tapınak göremedim.

Buradaki insanlarla özellikle halkla ilgilenirseniz önce çok şaşırıyorlar,buna bir anlam veremiyorlar çünkü çok frklı bir biçimde yetiştirilmişler. Daha sonra sizin onlara gülümserken içten gülümsediğinizi onlarda şaşkın şaşkın size gülümsüyorlar. Halkın bu düşünüş biçimi mutlaka aldıkları eğitim ve devlet devlet düzeninin bir parçası. Polisin halka turistlerin olmadığı yerde;hatta bazen nerede olduğunu unutup ezici davranışı itip –kakışı hep bu şekil insan tipi ortaya çıkarıyor. Sonra insanların sert kanunlarla sindirilmesi de unutulmamalı.Polisler ve askerler genelde silah taşımadığı halde halk karşılarında ezilip büzülüyor.Gerçi artık bazılarının kimseyi takmadığını ve polisleri küçümseyici baktıklarını da gözden kaçırmıyorum. Yolda adamın birini polisler birini yakaladı.Konunun başını bilmiyorum ama adamın yüzündeki çaresiz ifade “naneyi yediğinin “ kanıtıydı. Acıdım. Fabrikalar genelde hergün çalışıyor.Devlet fabrikaları değişik günlerde tatil yaptırıyorlar mesela kırtasiye ürünleri imalatı yapılan fabrikalar Perşembe günü kapalılar.Pazar günü çalışıyolar.Diğer fabrikalar başka günlerde tatil yapıyorlar. Böylece haftanın bir günü bütün ülkede ölü gün değil.Güzel bir çalışma mantığı özel fabrikalarda ise genelde Pazar günleri tatil fakat isteyen Pazar günüde çalışıp ekstra para kazanabiliyor.Genellikle de işçiler Pazar günleri çalışıyorlar. İnsanların eğlence yerleri ise karaoke denilen yerler.Buraların özelliğine gece kulübü diyebiliriz.Bir oda ve karaoke cihazı.

Karaoke cihazını anlatmak gerekirse bir video gibi içinde video da olabiliyor yeni şekliyle CD’lerde var. ve bu CD’ler o kadar gelişmiş ki binlerce parça ve müzik klipi birarada sıkıştırılmış ve istenilen parça katalogdan seçilip çaldırılıyor.Parçanın çalınması sırasında istenirse şarkıcının sesi yok edilip sadec müzik dışarıya verilebiliyor. Böylece ellerine mikrofon alan insanlar şarkıyı kendileri müzik eşliğinde söyleyebiliyorlar parçanın sözleri müzikle birlikte ekranda yazıyor.Böylece şarkı sözlerini bilmeyenler bile az da olsa işi becerebiliyorlar.Karaokeler uzak doğunun hemen her ülkesinde var. Gittiğim her ülkede gördüğümü söyleyebilirim.ve eyer uzak doğuda bir yerde “OK” yazısı görürseniz bu oranın bir karaoke klubü olduğunun işareti olur. HONG KONG 1995 Ve geldik Hong kong’a… Hong kong, bir ticaret kolonisi.Zaten eskiden beri burası ticaret merkezi olarak düşünülmüş ve öyle gelişmiş.Tarihine baktığımızda İngilizlerin adaya Hindistan’daki birlikleini gönderdiğini ve yapılan savaş sonrası ğalip gelip burada koloni kurduğunu görüyoruz.Çinlilerle yapılan tek tük savaştan sonra 1897 yılında Çin bu bölgeyi İngilizlere 100 sene için kiraya verir.Yani 1997 yılında Hong kong tekrar Çin’in olacak.Şu anda ilke bir ingiliz sömürgesi.Paralarda Kraliçe Victoria’nın resimleri duruyor.

Trafik sağdan.iki katlı İngiliz otobüsleri ulaşımda kullanılıyor.Kanunlar ingiliz yasası.Gelişme yönünden çok ileri bir seviyedeler. Tarihten bahsediyordum konuyu karıştırdım yine 1941 yılında hong kong’a Japonlar saldırıyor. 1940’da Guangzhou ‘yu yani Hong kong’un kuzeyindeki toprakları ele geçiriyorlar.Hong Kong’un Çin’den gelen desteği bitiyor.İngiliz askerleri’de yeterli lojistik destek alamayınca 1941’de Japonlar rahatça buraya giriyorlar ve tam 3 sene 8 ay burada yönetimde bulunuyorlar.Paraları değiştirip “Askeri yen “adlı parayı kullandırıyorlar.Elektrik,su,gaz yok denecekkadar azaltılıyor.Birçok insan Çin’e zorla göç ettiriliyor.Böylece 2 000 000 olan Hong Kong’un nüfusu bir anda 700 000’e düşüyor.peki bu zorluklar nasıl bitiyor? Hiroşima ile tabii ki Japon yayılmacılığı uzak doğuda hızla yayılırken ve onu pek durdurmak pek mümkün olamazken tek çareryi atom bombasıyla buluyor müttefikler ve Japonya çaresiz barışı kabul ediyor ve kendi ana vatanına geri dönüyor.İngilizlere ada geri veriliyor ve nedense İngiliz askerleri sanki burayı şavaşarak almışlar gibi zafer fotoğrafları çektriyorlar.İnsan bakınca anlam veremiyor ifadelerine.Bu arada ikinci dünya savaşında Uzak doğu savaşlarını okumakta fayda var sanıyorum. İngilizler adaya geri dönünce halkta memnun oluyor çünkü gerçekten Japonların ezici hükümdarlığı onlara çok ağır geliyor. Şimdi çinlilerin niçin İngilizlerden nefret etmediklerini yada en azından azıcık nefret ettiklerini anlayabiliyoruz.İngilizlerin Hong Kong’dan götürdükleri kadar buraya bıraktıklarıda az değil.Buradaki insanlarla çindekileri karşılaştırmak devede kulak bile olamaz. Çok rahat yaşıyorlar.İstedikleri kadar çocuk sahibi olabiliyorlar.Zenginlik içindeler. Herşeyleri var.Daha ne isteyebilirler ki? Hong Kong bir ada.Aslında küçük bir ada.belki bizim büyük ada’dan biraz büyüktür.Asıl büyük olan bölüm Kowloon tarafı.Burası bir yarımada.Sırtını Çin’e dayamış.Kocamn bir caddesi var.Adı Nathan Raad.

Bütün alışveriş merkezleri burada.Bizim Bağdat Caddesi,Rumeli Caddesi gibi.Nathan Raad’da Kowloon Camii var.Çok güzel bir camii.Genelde pakistan’lı müslümanlar geliyor.Ayrıca turistlerde uğrayıp ibadet ediyorlar. Hong Kong’da en önemli din Buddhizm görünüyor ama bence Hristiyanlık epey yol katetmiş.Budistlerin çocuklarını geleceğinden endişe ettiklerini görüyorum.Bir tanesi bana eğer senin çocuğun katolik olmak isterse ne yaparsın diye sorarken aslında karşı karşıya olduğu sorun için bir fikir alma niyetindeydi.Hristiyanların çocukları Ana okulundan alıp eğitime başlıyorlar ve çocuklar sonuçta hristiyanlığa çok kolay giriyorlar.Herşey eğitimden başlıyor. Heryerde “YMCA” yani Young Mans Christian Association yani “Genç Hristiyan Erkekler Derneği”bulabiliyorsunuz.Buralarda gençler gidip çok ucuza cafe ihtiyaçlarını görebiliyorlar.Hemde kitaplar okunuyor.Amaç heryerde hristiyan eğitimi. Kowloon ile Hong Kong adası arasında yer altından geçit yapılmış.Ayrıca Metro ile de gidebiliyorsunuz.Metro her iki-üç dakikada bir var ve ulaşım en kolay metroyla yapılıyor. Çin’in 1997’de Hong Kong’u alınca nasıl bir yönetim yapacağını çok merak ediyorum ama anladığım kadarıyla mutlaka bir özerk yönetim olacaktır.Çünkü bu insanlar yokluğu bilmiyorlar ve çok rahat yaşamaya alışmışlar.

Sonra ekonomiyi bunlar ellrinde tutuyorlar.Çin’in ürettiği malların neredeyse hepsi Hong Kong üzerinden gönderiliyor.Çin’in en önemli limanı gelecekte şüphesiz Hong Kong olacaktır.Çin yavaş yavaş geleceğini hissettiriyor.paraların üzerindeki kraliçe resmi yeni paralarda yok.Çiçek resmi yada Aslan resmi konulmuş. Hong Kong’lu işadamları da şu anda ne yapacaklarını tam bilemiyorlar. Çoğu Çin’de fabrika kurmuş ve böylece şimdiden ayaklarını sağlam basmaya çalışıyorlar.Onlar Çin’e yönelince Çinlilerden son model arabalarla ve lüks yaşayan insanlar görmüş oluyorlar.Acaba nasıl düşünüyorlar?Çok merak ediyorum doğrusu. Sen üç kuruşla geçin,adam Milyon dolarlık arabalarla gezsin.Bisiklet sana yeterde artar bile.Tek farkı adamın Hong Kong’da doğmuş olması.Belkide sen ondan daha zekisin ama neye yarar.Şans bu kardeşim.Kimbilir belki akrabalık bile vardır arada. Ama Çin bu,adamı eşitler.Herkes eşit.Herkes……..

Aslında Çini seviyorum ama nedense diger taraftan bunları görünce çok kızıyorum elimde değil.Kusura bakılmasın.Eşitlik diye eşitsizlik veriliyorsa ben yokum arkadaş! ister Çin olsun,ister Türkiye!

27.01.2004

Çin 1 – Çin

Çin, binlerce yillik kulturu ile cocuklugumun en ilgi ceken ulkelerinden birisi olmustur. Ilkokul yillarinda kullandigim kursun kalemlerin, kalemtraslarin, silgilerin uzerindeki o garip karakterlerin cince oldugunu ogrenmem fazla zaman almamisti.Ama nasil o kadar uzaktaki bu ulke bize o zamanlar bile bu kadar cok urun satabiliyordu diye halen dusunurum.

Cin`e ilk seyahatim 1991 yilinda Shanghai`a oldu. O zamanlar Cin demek gercekten uzakdogu adina yakisir bir uzakliktaydi. Gitmek sorun, gelmek sorun, ucak bulmak sorun, dil sorun …. Ve biz butun bunlari goze alip Shanghai havaalanina indigimiz zaman, o donemde daha gelismeye tam baslamamis ulkenin biraz eski, biraz fakir, biraz urkek yuzunu oldukca acik bir sekilde gorme imkanim olmustu. Ama isin ilginc tarafi, insanlarin guleryuzlulugu idi ki o benim Cin kulturune merak sarmama neden olan ince noktalardan biridir. En zavalli diyebileceginiz insanlara gulumsediginiz zaman asla kotu karsilik almazsiniz burada. Halk cok sevimlidir. Fakirdir ama gururludur,Cocuklar urkek ve utangactir. Soyle dikkatle incelerseniz Cin`i, binlerce yil oncesindeki o komsuluklarimizdan kalan bazi yakin noktalari farketmeniz guc olmayacaktir.

1991 yilindaki Cin`i bugun neredeyse bulmak imkansiz diyebilirim. O zamanlarda cektigim fotograflara bakiyorum, ayni yerlere tekrar gidiyorum, ama o sokaklarin yerinde koca koca alisveris merkezleri, o eski sevimli sokaklarin yerini bizdeki gibi beton yiginlari almis durumda… Hersey ama neredeyse hersey yenilenme noktasinda. Hersey cok modern artik ama galiba bazi seyleri birmuddet sonra cok arayacak cinliler. Benden soylemesi….

Sokaklarda bisikletli insanlar karsilamisti bizleri..Nereye giderseniz gidin, bisiklet cinlinin bir parcasidir, eskidende boyleydi, simdi de oyle..her ne kadar artik biraz paralaninca motorsikletlilerde artis olsa da, bisiklet sanki onlarin ATA sporu gibi onemini kaybetmeyecek gibi gorunuyor. Biskiletler icin ozel park alanlari, ozel yollar, hatta ve hatta ozel trafik gorevlileri mevcut.E o kadar kalabalik bisiklete baska turlusu de beklenemezdi zaten.

O donemde Cin`de ozgurluk bugunku gibi degildi. Biliyorsunuz Cin ABD gibi eyaletlerden olusuyor. Diyelim siz Shanghai`da dogdunuz, baska eyalete gitmek icin devlet izni almaniz gerekiyordu. Sehir girislerinde polis kontrolleri kacak insanlarin sehre girmesini engeller ve kacaklari tutuklarlardi..Hatta o donemlerde serettigim bir Hong kong filminde ( o donemde Hong kong Ingilizlerdeydi), bir cinlinin baska sehirdeki akrabalarina kavusmak icin nasil kacma planlari yaptigini anlatiyordu. Bugun artik bu tip birr sikinti tabii ki yok. Artik insanlar istedigi yere gidebiliyor, yasayabiliyor, calisabiliyor…CIN COK DEGISTI….10 senedir benim aciz gorusumle bile derim ki CIN GERCEKTEN COK DEGISTI.

Gittigimiz bircok fabrika o kadar ilginctiki o donemlerdeki..Hele beni en cok sok eden fabrika cocuklugumdaki kalmetraslarimin fabrikasi olmustu.. Ben gokdelen gibi bir fabrika beklerken karsima kucuk bir fabrika, mudurun odasinda 20 yillik bir mobilya, ki o da dokuluyordu gittigimiz o sene.Benim hayallerimin yikilisini anlayabiliyorsunuzdur umarim..Baska bircok fabrikada da ayni olaylari yasadigim icin artik normal geliyor. Hele bazi fabrikalarin afedersiniz ama tuvaletlerinde kapinin olmadigini dusunsenize….sonra bizim koy tuvaletleri vardir doguda halen goruruz, aynisi Cin`de mevcut su anda. Bizim sansimiz genellikle fabrikalari yerinde gormek olmasindan kaynaklaniyor birazda. Bence bir ulkeyi tanimak icine girmekle olur ve ben Cin`de bunu zevkle yasiyorum.

Bundan daha 3 sene oncesine kadar bize mal satabilmek icin iki saat sira bekleyen ve konusmak icin onunu ilikleyerek giren fabrika mudurleri simdi 320 Mercedes sahibi oldular ve biz onlarin karsisinda mal alabilmek icin siradayiz..Devir nasilda degisiyor..Buna benzer bir olayi da avrupada yasiyoruz..eskiden biz avrupalilardan mal alabilmek icin yalvarirdik, simdi onlar yalvariyor satabilmek icin…

Cin`deki bu hizli buyumenin sikintilari ne olabilir diye dusunenlerimiz mutlaka olmustur…Bende dusunuyorum ve elimden geldigince arastiriyorum. Bu konuda kisa ve oz olarak sunu diyebilirim, nasil ki hizli zayiflama, ya da kilo alma vucutta cok agir yaralar acmaktaysa, Cin`deki bu hizli buyume de uzun veya kisa zamanda ayni sikintilari yasatabilir.Tabii ki umarim bu korkulan olmaz cunku insanlari cok sevimli, onlarinda bizler gibi bazi sikintilari yasamasini isteyemem. Ama sunu diyebilirimki, zengin fakir ucurumu gun gectikce artmakta, sonra koyden kente buyuk gocler oluyor, insanlar tarimi birakip fabrikalarda calismayi tercih ediyor. Bugun icin bunu hicbir cinli onemsemiyor, ama ulkemizin su andaki tarim fakirligine girmesinin daha sunun surasinda 10-15 sene icerisinde oldugu dusunulurse, cin icinde acil tedbirlerin alinilmasi kacinilmaz. Yoksa onlar da bizim gibi yorgani cekerken ayaklarinin acik kalmasindan hasta olabilirler diyorum.

Cin ve trafik; bu noktaya deginmeden asla gecemem, kim bozulursa bozulsun ama Cin`de trafik tam bir curcuna..eger sehirlerarasi seyahat edecekseniz, kelle koltukta dedikleri olay tam size yakisacaktir. Aman Allahim! bu nasil duzensizlik? insanlar o kadar ilginc hatalar yapiyor ki, saymak mumkun degil, traktorun sol seritten gitmesimi? tarladan yola bakmadan cikan kamyonlarmi? arkasindakine dikkat etmeden son anda onundekini sollayanlarmi? hangisini anlatayim? her an KELIME-I SAHADET okumaktan, olume hazir olmak demekle rahmetli buyuklerimizin ne dedigini burada ogreniyorsunuz….Hayatinizin bir pamuk ipligine ve direksiyondaki sofore bagli oldugunu dusunsenize… BU arada cin`de o kadar cok trafik kazasi oluyor ki, bizim yetkilierin gonlune su serpeyim, trafik kazasi oraninda bizden cok yuksekteler, yani birinciligi onlara maalesef kaptirmisiz. cok daha fazla calismak lazim… Orada da bizim ki gibi yollar ve arabalar guvencesiz olunca baska ne beklenirki? Ama bir noktaya da degineyim hemen, orada su anda bu olayin farkina varilmis ve her gectigimiz sene yeni transit yollar yapiliyor, duzen hergun oturuyor, acaba bizde ne yapiliyor? Umarim insan hayatina biraz onem verilir….

Cin eskiden uyuyan dev adiyla adlandirilirdi, simdi de uyanan dev deniyor . Dunya ekonomisinde buyuk bir etkisi var..Her ulkede Cin mallari konusuliyor, satiliyor. ABD ise gecen senelerde bir ara cok on plana cikarilan AVRUPA BIRLIGI`ne Cin ile yaptigi ticari anlasmalarla o kadar buyuk bir darbe vurdu ki, ekonomileri bozulan Avrupa devletleri su anda sadece Cin mallarini nasil ulkelerine sokmayacaklarinin yollarini aramaya calismaktan Avrupa birligini neredeyse unutmus durumdalar su anda..

Aslinda Cinliler Amerikalilari hem cok seviyor hem de nefret ediyorlar…sevme nedenleri ticari iliskilerden dolayi, nefret etme nedenleri ise Super gucluk kavrami. Cinliler diyorki biz 1,3 milyar insaniz ve dogal super gucuz, rakibimiz kimse olamaz. Milliyetcilik te eklenince bunlara…Umarim ucuncu dunya savasi basit noktalardan dolayi cikmaz…

Cin`de cocuklarin tuvalete alistirilmasi bizden farkli bir yontemle oluyor..Cocuklarin altini baglamak yerine , ortasi acik bir pantolon giydiriliyor, cocuk cisi geldiginde bacaklarini aciyor , dogal olarak pantolon da acilinca aradan cisini yapiyor, yavas yavas bunun sistemli yapilmasi cocuga ogretiliyor, gerekirse yanlis yerde cisini saliveren cocuga buyukleri ya poposuna vurmak suretiyle yada fircaliyarak dersini anlatiyor. Cok ilginc gelmistir bu konu bana.

Gittiginiz heryerde size cin cayinin ikram edilecegini bilebilirsiniz. Cay, cinliler icin sanki hersey demek. ise giderken yanlarinda termoslarinda caylariyla giden insanlari gorurseniz normal karsilayin..bu burada cok dogal..Bankadaki calisanda bunu yapabiliyor, poliste..cikarip acar kapagi iki yudum icer ve sonra gene kapatip yanlarina koyarlar caylarini… Cay deyip gecmeyin, O kadar cok cay cesidi var ki Cinde….Ozellikle CAY SHOPlara gidin ve gercekten sok olun sizde o kadar cesitten sonra…

Belki konuyla alakali olmayacak ama gezdigimiz fabrikalarda calisan cok fakir kizcagizlar gorurum , sizi gorunce ustunu basini duzeltmeye calisir, sacini duzeltir eliyle, falan filan.. Burdan sunu cikartiyorum, KADIN HER YERDE KADIN iste…Zengin de falkir de koylu de sehirli de her yerde ayni..bazen o insanlari dusunup uzulurum mesela, bazisi o kadar guzelki, onlara makyaj yapilsa eminim bizim GUZEL MANKEN! arkadaslardan cok daha dikkat cekerler ama parasizligin gozu korolsun iste…

Cinli bebekler ve cocuklar hep ilgimi cekmistir..Belki cekik gozlu sevimliliklerindendir bilmiyorum ama onlarla biraz ilgilenin yavas yavas utangacliklari gidecek ve sizinle sevimli sevimli oynamaya bile baslayacaklardir. Sahsim olarak gittigim heryerde cocuklarla konusur onlara basit cince sorular sorar ve saskinliklarini izlerim. Onlarda ilk defa belki de gordukleri bu koca burunlu koca gozlu insana uzayli ile ilk temasa gecen insan muhabbetiyle yaklasacaklardir:))


Cin`de buyuk burun cok onemli ..Buyuk goz de…Bizim gibi koca burunlulara orasi cok komik oluyor iste..Burada benimle hep dalga gecenlere Cin donusu Burnumu Sigortalamayi dusunuyorum diyorum artik:)) Cinli arkadaslarimin hayran olduklari kadinlara bakinca bizim turkmen tipi diyebilecegimiz tipleri tarif ettiklerini goruyorum hep. Kulturler ve zevkler nasil da farkli oluyor…

Son bir notumu da yazayim ve konuyu noktalayayim… Cince dunyada en cok konusulan dil durumunda., toplam 40,000 karakterden olusuyor ama normal olarak en cok 5,000 karakter kullaniliyor.universite mezunlari 10,000 civari karakteri bilebiliyor. Temelinde resim alfabesi diyebiliriz. Halen kullanilan bazi sekiller resim tabanli. Bazilari ise iki uc karakterin birlesmesoinden olusuyor. Yazmasi oldukca zor bir dil cince, ama gramer olarak oldukca kolay. Bizdeki gibi cok zaman kullanilmadigi icin daha basit.. SOn zamanlarda cincenin onemini anlayan yurdumuzda da cin filolojisi bolumleri teker teker acilmakta.ve bence su anda belki ideal bir bolum degil ama yakin gelecekte gercekten cok dikkat cekecek bir bolum olacaktir, universite adaylarina duyurulur….Tiyo verdim ben:))

Efendim basinizi agrittiysam, nir yerlere dokundurduysam lutfen kusuruma bakmayin cunku ben sadece bir turist gozuyle yazmaya calisiyprum..kimseden aldigim maasla degil…bakin gene gonderme yaptim galiba…

Hepinize Cin`den selamlar (14.OCAK.2001-Shanghai Havaalani)

Cin`de dis doktoru hatirasi

Guangzhou`da fuar ziyaretimiz sirasinda bir gece yarisi gozumu actigimda Hasan agabeyin otel odamizda hapishanedeki mahkumlar gibi volta attigini gordugumde acaba hayal mi gercek mi bu diye gozlerimi ogusturduktan sonra , gercek oldugunu gorunce, neden uyumuyorsun? dedigimde “disim cok agriyor, yatamadim saatlerdir’ deyince isin ciddi bir sikinti oldugunu anlayip hemen resepsiyona olayi bildirip yakinda bir hastane ya da dis doktoru olup olmadigini sordum. Yakinda bir hastane oldugunu soylediler.Gece saat 3`te hazirlanip asagiya indik. Yanimiza ingilizce bilen elemanlardan biri verildi ve biz gece hayatinin ne oldugunu ogrenmek uzere basladik Cin sokaklarinda yurumeye…

Hastane denilen yere 10 dakika icinde ulasmistik fakat burasi ozel bir klinik oldugu icin gece vakti kapaliydi…Bu durumda yakinda baska bir Devlet hastanesi oldugunu soyledi arkadas…Caresiz oraya dogru yurumeye basladik..bir 10 dakika daha yurudukten sonra ayni bizim Devlet hastaneleri gibi bir hastaneye geldik. Hastane cok ilgincti, sanki Vietnam Savasindaki film setinde gibi hissettim kendimi orada… Hava sicak ve etrafta sivrisinekler cok oldugu icin hastalarin yataklarini cibinlikler ya da perdeler cevreliyordu. Inleyen hastalar, yanlarinda refakatcileri goruntu olarak hicte icacici degildi…Bircok koridorlari boyle gectikten sonra nobetci bir doktoru bulmayi basardik. Ama o da cok azingilizce bildigi icin anlasmakta epey zorlaniyorduk. Hastamizin disinin problemi oldugunu soyledigimizde bir bakayim ama ben dahiliye doktoruyum:)) deyince caresiz sen gene de bir bak dedik:)) Sorunu anladigini ama elinde disci malzemeleri olmadigi icin tedavi edemeyecegini soyleyerek bize baska bir hastaneye gitmemizi tavsiye etti.

Atladik bir taksiye…saat sabahin 6`si olmustu biz ordan oraya giderken…en sonunda bir hastaneye ulastik.. Bahcede fareler cirit atiyorlardi. hem de buyuk buyuk boylarda tarla fareleriydi bunlar… Neyse geldik kapiya, kapali! Zili caldik bekledik, 5 dakika sonra kapi acildi, uykulu gozleriyle bir bayan doktor bu saatte gelen Tanri misafirlerine bakti, iceri aldi bizi… iki doktor daha uyanarak cikti odalardan. gelip Hasan abinin dislerini bir guzel inceleyip sonra 5 dakika icinde tedavisini bitirip hadi yolunuz acik olsun dediler.

Otelimize geldigimizde artik o gun fuara gidebilecek bir gucumuz kalmamisti ve o gunu kendimize zorunlu tatil ilan edip ogle yarisina kadar uyuyarak gecirmistik.

30.07.2002