Bayrak Sevdası!

 Son zamanlarda dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum ama İstanbul’un her köşesinde kocaman bayraklar dalgalanmaya başladı. İlk bakışta harika olduğunu düşündüğüm bu BAYRAK SEVDASInı başka bir açıdan ele almak istedim…

Bayrak biz Türklerde uğruna canımızı feda edebileceğimiz bir İDOLdur. Kıbrıs’a bayrağımızı indirmek isteyen rum vatandaşı nasıl alnından vurdu askerimiz hatırlarsınız. Bizim için bayrak bir çaput parçasından çok büyük önem taşımaktadır. Şu da bir gerçektir ki dünyanın en güzel bayrağı da Türk Bayrağıdır.

Bayrak sevdamızı asker yollarken, milli maç sonrasında, bayramlarda ve özel günlerde hep yaşamaktayız. Ama niyeyse 2006 yılından itibaren bir anda İstanbul’da kocaman kocaman bayrağımız dalgalanmaya başladı. Kocaman bir direk, çevresi düzenlenmiş, ışıklandırılmış ve bayrağımızın gece karanlığında dalgalanması iyice güzel görünebilsin diye… Kutluyorum bu güzel çalışmayı yapan TÜM EKİBİ….

Şimdi geliyorum sorularıma:
1- Bayrak direği ve ışıklandırmasının ihalesi kimler tarafından kimlere yaptırılmaktadır?
2- Bayrak direklerinin seçildiği yerlerde ne tip özellikler aranmaktadır? İlerde herhani bir yatırım alanı olabilecek yerler olması mümkün müdür?
3- Bayrakların rüzgardan en fazla ayda bir yırtılacağı ve yıpranacağı düşünülürse, bu bayrakların yenilenmesi kimler tarafından yapılmaktadır?
4- Bayrak sevgisi çok kutsal bir duygu ise, kimler kaç paraya bu bayrakların ticaretini yapmaktadırlar?
5- Bu iş için kaç kişi görevlendirilmiştir? Masrafları ve maliyetleri kimler taafından karşılanmaktadır?
6- Eğer bir ihale ile bu sistem yapılıyorsa yapan firma kimdir?

Bayrağın ticareti olmaz derim her zaman. Milletini seven hiç kimse bayrak için kar etme hesabı yapamaz. Bayrak sevgimi size sadece bir örnekle anlatayım kafanız karıştıysa. 2002 Dünya Kupası’nda statlarda dalgalanan kocaman Türk Bayrağını hatırlar mısınız? O bayrağı ben ve arkadaşlarım cebimizden ödeyerek hazırlatmış ve Kore’ye göndermiştik. Halen bilgisayar oyunlarında o bayrağımız kullanılmaktadır. Vatanseverlik bayrak ticaretini yaparak olmaz….

Yukarıda yazdığım soruların cevabını birileri vermediği sürece onların vatansever değil, bayraktan cep dolduranlar olduklarına inancım devam edecektir.
Bayrak nasılsa kutsal bizim için, milyonlarca lira kazanalım haybeden ve kimse bayrak olduğu için ses çıkarmaz diyenler yanılıyorlar… Yapıyorsanız ücretsiz yapacaksınız böyle KUTSAL HİZMETLERİ BEYLER! Ya da maliyetini alacaksınız sadece….

31.05.2007

Adsl Komedisi

  ADSL fiyatları olarak dünyanın en pahalı ülkelerinden birisi olmanın onurunu ve gururunu yaşamaktayız. Çin’de aylık 10 dolara 2 Megabit bağlantı ücreti alınıyor, Almanya’da 16 Megabit için 10 Euro sadece… Biz ise 1 Megabit bağlantı için AYLIK 100 usd ödüyoruz!!!!!!!!!
Bu kazıklanmanın senelerdir sonu gelmedi. Yıllar önce de bu konuda yazmıştım ve düzelir diye bekledim herkes gibi ama değişen birşey yok batı yakasında…. Biz çok zengin bir ülke değilken neden bu kadar yüksek ücretlerler internete bağlanmak zorunda kalıyoruz? TTNET neden bu kadar fahiş fiyatlardan bize internet satıyor???
Kim buna dur diyecek? Ve senelerdir yediğimiz kazıklar artık yetmedi mi dersiniz?

Size daha komik bir örnek vereceğim ADSL ile alakalı… 2 hafta önce yeni taşındığım eve ADSL bağlattım. Akatlar semti ADSL sisteminin ilk başladığı semtlerden biridir. Ama gel gelelim 2 haftadan beri bir düzgün bağlantı gerçekleştiremedim.
Diyebilirim ki her akşam teknik servise telefon açtım. 4440375 numaralı telefonla akraba olduk artık. Her servis elemanı arıza kaydımı aldı ve hata düzelince haber verileceğinden bahsetti.Gece boyu da bilgisayarı ve modemi açık bırakmam rica edildi.. Günlerdir bilgisayarım ve modemim açık duruyor. Sorun düzelmedi ama..
Birileri kablolarda sorun vardır dedi, evdeki telefon kablosunu yeniledim. Teknik servis gönderdiler merkezden, güya herşey güzel çalışıyor deyip gittiler aynı akşam internet gene yoktu….
İşin en ilginç tarafı da şu…Arıza kaydımın bulunduğum bölgeye iletilmesi bile sorun!!! Kaç akşam servis çalışanları hata mesajımı bağlı bulunduğum merkeze iletemediklerini ve sonra tekrar aramamı rica ettiler… Neresinden baksanız tutulur tarafı yok yani…
Günlerdir ADSLim çalışmıyor ve ben sanki çalışıyormuşcasına bu parayı ödemek zorundayım. Almadığım servis için para ödemek de inanın o kadar ağırıma gidiyor ki!
Bakalım sorunumuz halen düzelmedi…Devam ediyor… Bitince veya adsl düzelince not yazacağım buradan herkese 🙂

1.03.2007

Emniyet Teşkilatımıza Teşekkürler…

  23 Şubat akşamı otoparktan arabam çalındı. 7 seneden beri aynı otoparkta güvenle duran arabanın aniden çalınması cidden şok etkisi yaptı bende…
Geceyi Aksaray Polis Karakolu’nda geçirdik ve zabıt tutuldu.
24 Şubat akşamı arabanın terk edilmiş bir şekilde bulunduğu haberi geldi.
Arabayı anahtarı olmadığı için çekici ile Gayrettepe 2.ci Şube otoparkına getirmişler.Haftasonu işlerim nedeniyle Dubai’de olduğum için bugün gelir gelmez merkeze gittim detayları öğrenmek için…
Sabah 9’dan akşam 7’ye kadar işlemlerin bitmesini bekledim. Sitem ettiğimi sanmayın bu yazımda..Tam aksine;bugün polisimize hayran kaldım demek için bu yazımı yazıyorum…
Hep gazetelerden, basından okur geçerdim olayları, yakalananları… Kim ne şekilde yakalanır umursamazdım bile.. Yakalanmış işte ya;okur geçerdim haberleri…Bugün anladım ki kazın ayağı o kadar da kolay değilmiş.
Düşünsenize eline silahı alıp birileri yolunuzu kesiyor ve neyiniz varsa alıyor elinizden…Biri arabanızı gaspediyor kaçıyor, el kol sallayarak dolanıyor birşekilde… Öteki sahtekarlık yapıyor, diğeri göz kırpmadan adam öldürüyor…ve…birileri bu azılı insan bozmalarını kahramanca kovalayıp, canını ortaya koyarak yerine göre yakalamaya çalışıyor…. Kahraman demeyeyim de ne diyeyim ben şimdi sorarım size…
Dün akşam bir grup motorsikletli gaspçı yakalanmış.
Sabah bekleme odasında başladı olaylar. Bir adam bekliyordu odada, sordum neden orada olduğunu…18 yaşında oğlunun akşam asker karşılamak için motorsikletle evden çıktığını ve gece 11’de eve gelerek yattığını ve gece 4’te polisin kapıyı çalarak çocukla kendisini buraya getirdiğini söyledi. Adam olayın içyüzünü bilmediğini, ama arkadaş ortamının oğlunu yaktığına inandığını söyledi….
Ardından odaya 20’li yaşlarda bir genç girdi, sorgudan çıkmış..Akşamki olayla alakalı ifadesi alınan motorsiklet tamircisinde çalışan biriymiş.Olay sırasında 27 yaşlarında olan arkadaşının öldüğünden bahsetti.Çok iyi bir insandı ve ufacık çocuğu vardı dedi.
Biraz sonra başkası geldi. Kapkaç çetesinin cebinde ne varsa gaspettiği bir kamyon şoförüydü bu da. İzmir’e akşam yola çıkacağını ama gece boyu uyuyamadığı için mağdur olduğunu ve kaybedeceği paradan bahsederek sitemler etti. Lanetler yağdırdı çetedekilere…
Öğleden sonra 2 tane daha mağdur geldi. Bunlar da olayı anlattılar, yolda yürürken silah çekilmiş ve ceplerinde ne varsa alınmak istenmiş, boğuşmaya başlamışlar fakat kafalarına silahı dayayınca çetedeki diğer eleman çaresiz boyun eğmişler.
Akşamüstü bir genç kız geldi ağlaya ağlaya… Kardeşi çetedekilerden biriymiş, bir dakika görebilmek için çırpındı kardeşini. Sonunda birkaç dakika bile olsa görerek muradına erdi ve ağlaya ağlaya gitti…
Sabah gördüğümüz baba akşam üstü son haberler netleşince yere yığıldı, oğlu çete mensubuydu maalesef ve çatışmaya da girenlerden birisiydi. Beddualar ediyordu oğluna, yaktı hepimizi ailecenek, ben artık o mahallede oturamam, dedikodulardan yaşayamayız zaten diyerek ağlıyordu.
Çete çökertilmişti bir gecede…Olay son şekliyle bize de tabii ki intikal etti orada olduğumuz için… 4 kişiydiler. yaşları 18 ila 27 arasındaydı, gençlerdi. Hayalleri vardı, nasıl olacaksa telefon çalarak, cüzdan gaspederek zengin olacaklardı. Gözlerine kestirdikleri insanları durdurup soyuyorlardı silah zoruyla. Keyifliydi işleri, her akşam 3-5 kişiyi soyuyorlardı ve zevkle bölüşüyorlardı.
Ta ki dün akşama gelene değin. Yolunu kestikleri kişi maalesef bir sivil polisti. Adama silah çekip soymaya kalktılar, ve polis te silahını çekerek ateş etti ve vurdu birini, diğerleri kaçmaya çalıştı ama çevik kuvvet olay yerine zamanında gelerek hepsini sabaha kadar ele geçirdi.Evine kaçanları da gece yarısı evlerinden topladı polis ekipleri.
Ölen kişinin üzerinde tam 3 cep telefonu bulunmuştu, bunlar da bugün ifadelerini veren kişilerin telefonlarıydı.
Motorsiklet çetesi geride bir sürü acılı insan bırakarak çökertilmişti. Biri ölmüş, 3’ü hapse girmiş ( en az 10 sene hapis yatacaklarmış) , aileleri harap olmuştu.

Kendi derdimi unutup bugün bu olaylara takılmıştım açıkcası. Arabamın bana verilmesini beklerken bu insanların farklı dünyalarına misafir olmuştum. Bir an o açı, bir an bu açı derken hepsini dinleme şansım olmuştu.

Sonuç olarak gördüm ki; hayal ile gerçek dünya çok farklı. Filmlerdeki mafya kahramanlarının hepsi gerçek hayatta çapulcu olarak kabul gören insanlar. dizilerde bize kahraman diye gösterilmeleri ise tamamen bir vatan hainliği. Gençlerimizin deli akan kanlarının akışını bozan bu dizileri ve filmleri acilen yasaklamak gerekiyor.

Çocuklarınıza sahip çıkın. ARKADAŞLARINA DİKKAT EDİN…Arkadaş adamı rezil de eder vezir de derler..doğru derler…

Allah hepimizi kazadan, beladan, kötü insanlardan korusun. Askerimizi de Polisimizi de başımızdan eksik etmesin.. Allah yardımcıları olsun hepsinin….

28.02.2007

Almanya Vize İşkencesi – Son Örneği

 Almanya’da her sene yapılan Frankfurt Paperworld Fuarı’na 5 senedir KATILIMCI FİRMA olarak katılmaktayım. Bu sene yaşadığım sıkıntıyı 15 senedir gidiyorum ama daha önce yaşamadım.

Christmas tatili dolayısıyla günlerce kapalı olan Alman Konsolosluğu, Kurban Bayramı münasebetiyle bir hafta daha kapalıydı… Fuar 24-28 Ocak 2007 tarihlerinde olduğu için ve günlerce önceden vize dokumanlarımı hazırlamış olmama rağmen, vesikalık fotoğrafımın standartlarına uymadığı söylenerek yeniden fotoğrafımı istediler. Taksim’deki LADIN FOTOGRAFCILIK studyosundan uygun fotoğraf çekildiği de belirtildi ve oradan bir kez daha vesikalık fotoğrafımı çektirdim. Neyse Cuma gününe randevu verildi ve dokumanlarımız işleme alındı…

Bu arada otel rezervasyonumu yaptırdım, uçağımı da 23 Ocak sabahına biletini aldım. Ödemeleri zaten peşin yapılıyor bunların…

Bugün saat 15’te vizemin çıktığı haber verildi…Ama…. vize başlangıç tarihi olarak 24 OCAK 2007 onaylanmış!!! Bu durumda uçak biletim yanmış oldu ve otele de bir gece ekstradan para ödemiş oldum.. Ayrıca fuar standının da hazırlanması imkansız oldu çünkü 24 Ocak’ta fuar başlıyor olacak ve ben vizem yüzünden buralarda olacağım…

Alman Konsolosluğunu sekreterime arattım telefonla, sorunu anlattırdım, ne cevap verildi biliyo musunuz?
– Ne garantiniz var Almanya’ya gitme noktasında?
Bir de hakaretlere uğradık iyi mi???
Yani bu cümle şu anlama mı geliyor: SİZ KİM OLUYORSUNUZ DA HAKKINIZI ARAMAYA ÇALIŞIYORSUNUZ? İşadamı değil devlet adamı olsanız da ALMANYA sizi takmıyor……

Kadın ismini vermedi kapattı telefonu yüzüne sekreterimin….

Bu terbiyesizlikler artarak devam ediyor. Her sene daha kötüye gittiğini üzülerek görmekteyim.

Bu vize işkencesine artık devletimizin bir son vermesi gerektiğini düşünüyorum. Her sınıftan alman turistler ülkemize elini kolunu sallayarak gelirken, ben bir işadamı olarak parasını verdiğim Almanya’daki fuar standıma gidemiyorum!!!!

Bu ufacik terbiyesizligin maliyetini de cikartayim isterseniz:
– Otelin bir gecelik gidemedigim icin yanan miktari: 220 Euro (oteller normalde 50 Euro ama fuar zamanlarindan 250 Euro oluyor AVRUPA`da!! )
– Iptal edilen 23 Ocak tarihli ucak biletim: 190 Euro
– 24 Ocak gidis yeni bir bilet alinmasi : 190 Euro

VATAN SAGOLSUN mu demek durumundayiz?????

22.01.2007

Hrant Dink Cinayeti

 Ülkemiz gene zor günlerden geçiyor. Birileri bizim huzur içinde olmamızdan her zaman rahatsız oldular, halen de olmaya devam ediyorlar….

Kendimi bildim bileli üzerimizde kirli oyunlar oynanıyor. İçimizdeki farklılıklar sorunmuş gibi önümüze getirilmeye çalışılıyor. İnsanların birlik içinde barış içinde yaşamaları istenmiyor… Hatırlarsanız 80 öncesinde sağcı görüntülü kişiler solcuların kahvehanelerini basıp oradakileri öldürür, ardından solcu tipliler de sağcıların kahvehanesini basar ve sağcıları öldürürlerdi, iki taraf ta saldırıyı öteki tarafın yaptığını düşünür düşmanlığını pekiştirirdi..Oysa yıllar sonra ortaya çıktı ki o ilk saldırıları hep GİZLİ GÜÇLER yapıyordu. Ölenler hep bizim insanlarımız değil miydiler?

Son yıllarda müzmin düşmanlarımızdan kaypak F…..’nın (ismi tam vermek riskli ama anladınız siz ) desteğiyle Türk-Ermeni çatışması pompalanmak isteniyor. Ermeni tasarısını kabul ettikleri yetmiyormuş gibi yurdumuzdaki ermeni vatandaşlarımıza da saldırmaya başladılar…

Hrant Dink gizli güçlerin adamı olsaydı öldüğünde delik bir ayakkabı giyiyor olmazdı… Kirli oyunlarda kullanılan insanlar delik ayakkabıyla dolaşmazlar çünkü, aldıkları maddi destekle ilk yapacakları şey hayat standartlarını yükseltmek olur öyle insanların… Hrant Dink bir T.C: vatandaşı ermenidir. Düşüncelerini yazdığı için bir insanın öldürülmesi ne kadar mantıklıdır? Güzel olan şey farklı düşüncelerin barışçıl bir şekilde yaşayabilmelerini sağlamak değil midir?

Onu öldüren veya öldürten kuvvetleri iyi tanımanızı rica ediyorum… Bu kirli eller boş durmayacaklardır. Allah oyunlarını başlarına çalsın diyorum sadece….

Birlik beraberliğimizin bozulmaması dileğiyle…….

19.01.2007

Saddam İdam Edildi….

 Saddam apar topar idam edildi…. Yıllarca onu destekleyen, onun mezaliminde başrolu oynayan Amerika suçluyu temizlediğine inanıyor bir idamla… Oysa arkadaki gizli eller halen keyifle dünyaya çomak sokmakla meşguller.

Saddam’ın idam videosunu izledim… Bir insan idama giderken bu kadar kendinden emin olabilir mi diye düşündüm bir an.. Karşısındaki cellatlar adamın kelime-i şahadet getirmesini bile bekleyemeyecek kadar aceleciydiler.. Saddam son saniyelerinde “Eşhedu En La İlahe İllalah, ve Eşhedü enne” dedi ve sonunu getiremeden asıldı..Eşhedü enne Muhammeden Resulullah demesini bekleyemeyecek kadar acele edildi…… YUHHHH yani YUHHHH!!! Yazıklar olsun idamda görev alan müslüman geçinen görevlilere… Dünyada yok böyle bir örnek tarihte.. İdam edilen insana son saniyelerinde son istekleri sorulur. Dua edecekse izin verilir. Hatta namaz kılmak isterse namazına da izin verilir…

Birkaç saniye sabredemediniz…Ne korkulacak bir adammış su Saddam yahu!

Kurban Bayramı namazı saatinde astılar Saddam’ı…Araplar bizden bir gün evvel Bayrama girdiler bu sene. Millet namaza giderken adam asıldı. Neden o saatlerde asıldığı da ayrı bir soru işaretidir….

Farklı mezheplerdeki müslümanların kaynaştığı senede iki bayram vardır. Saddam, özellikle bayramda idam edilerek sünni-şii karşı karşıya getirilmek istendi.. Başarılı da oldular nitekim. Bayramda Irak’ta bombalar patlıyor sayelerinde… şiiler sevinçle zıplarken, sünniler idamı tartışıyorlar.

Saddam’ı asla sevmedim.. Hiçbir adımında desteklemedim de. Mason Şark locasından olduğunu da biliyorum. Amerika ve yahudilere hizmet ettiğini de biliyorum…. Ama idam konusu başlıbaşına bir konu… Adamın son cümlesini bitirmeden aceleyle idam edilmesini asla kabul etmeyeceğim…

Dinime küfreden müslüman olsa diye bir atasözü vardır… Saddam zalimdi de onu asanlar ne kadar masumdurlar?

31.12.2006

Trajik Ticari Hikayemiz

15 senedir ticaretin içindeyim.. Tek bildiğim dengesiz giden bir ticari politikamızın olduğu….Başımızdakiler ticaretten anlasalar da anlamasalarda birşeyleri çok kolay değiştirebiliyorlar. A partisinin koyduğu kanunları, B partisi gelince değiştiriyor, olan bizlere oluyor doğal olarak.

1990’da imalatla uğraşıyorduk mesela…. Devletimiz kapıları açtı ve ithalatın önü de açılmış oldu herkese… Güzel bir gelişmeydi bu aslında.. Yeni bir çok alternatif ürün gelecekti bu sayede piyasamıza. Tek tip ürün kullanmak yerine alternatiflerinden seçim yapmak tabii ki çok güzel birşeydi… Ama kim zarar gördü burada en çok? Tabii ki biz imalatçılar… Mallarımızı satamaz olmuştuk ve çaresiz ithalata biz de başlamıştık.. Fabrikamız da kapandı zaten rekabet şansımız olmadığı için.

2003 yılına kadar ithalatla uğraşıyorduk. İşi öğreneceğiz diye epey kazık ta yemiştik hani seneler boyu… İthalatlarımız artık sağlıklı geliyodu, fiyatlarımız güzeldi ve komşu ülkelerden de bir çok müşterimiz olmuştu.. Gelen malların neredeyse 80%’ini yurtdışına satıyorduk… ama…. yönetim değişikliği olmuştu gene ve yeni sistem uzakdoğudan yapılan ithalatların önünü kesmeye yönelik gelişiyordu. Avrupadan pahalı ürün alamıyorduk bu nedenle de uzakdoğu malları tercih ediliyordu… İmalatı destekleme düşüncesiyle bir çırpıda kanunlarda değişiklikler yapıldı. Artık uzakdoğudan mal getirirseniz bir sürü vergi ödemeniz gerekecekti. Bu kimin en çok işine yaradı biliyor musunuz? Kaçakçıların…. Doğubeyazıt ve Şanlıurfa kaçakçılarının bayram ettiği bir döneme girildi ülkemizde.. Sizin yüksek vergilerini ödeyip getirdiğiniz malları onlar kaçak ve vergisiz soktukları için kazançları da o kadar artmış oldu… Şu anda devletin kasasından çok onların cebine giren bir düzen var ülkemizde…. Ne acı…..

Devletin kestiği parmak acımaz derler.. Biz de fabrikamızı yeniden canlandırmaya çalıştık.. Makineler aldık, kalıplar yaptırdık ve işe başladık.. Uzakdoğu mallarıyla rekabet şansımızın olmadığını biliyorduk zaten en başından, ama kaçak giren mallar bizim imalata da çok sekte vuruyordu. Buna da çare maalesef yok.. Kime neyi şikayet edeceksiniz? Kaçakçılar açık açık söylüyorlar sağda solda gümrük memurlarına rüşvet vererek mallarını çektiklerini, sınırdaki askerin onlar terörist olmadığı için gözyumduğuna (Ticaretimizi vuran kaçakçılar da bir çeşit terörist değil midir sizce de?) … Devletin görevlisi görevini yapmıyorsa sizin işiniz Allah’a kalmış demektir zaten….

İmalatımız bütün zorluklara rağmen devam ediyor… Benim asıl korkum ne biliyor musunuz? Yarın başka bir parti geldiğinde işimiz gene zorlaşacak.. O parti de anında bir değişiklik yapacak ve diyecek ki ithalat serbest, vergileri düşürüyoruz…. Aman ne güzel.. Gene kapat fabrikanı….

Oyuncak olduk bu değişken yönetimler yüzünden… Bu memleketin 5 YILLIK KALKINMA PLANI yok mu? Ben çocukken öyle birşeylerden bahsedilirdi çünkü… Kim neden kaldırdı bu düzeni? Bir ülkenin yönetim planı, projesi olmazsa, bugünkü TÜRKİYE GİBİ OLUR sonunda! Nereye gittiğimiz cidden meçhul… Yarın bizi ne yeniliklerin beklediğini kimse bilmiyor. Bakalım kim gelip neleri değiştirecek?

12.12.2006

E-yardım – Güzel Bir Düşüncenin Acı Hikayesi

Hep konuşuyorduk masa başında… Okumuş insanlarıydık ülkemizin, zeki insanlardık, vatanımızı seviyorduk….O zaman ne duruyorduk? Harekete geçmeli ve milletimiz için biz de birşeyler yapmalıydık….

Konuşmakla birşey olmayacağı kesindi. Tanıdığım ve güvendiğim tüm arkadaşlarıma fakirlere yardım yapmak istediğimden bahsettim. Çok fakir vardı her köşede ve biz de ufak ufak yardım edebilirdik kendi çapımızda… Herkes yardım projemde destek sözü vermişti sağolsunlar. Bu manevi destekle hemen kolları sıvayarak işlemlere koyuldum.

İsim bulalım dedik önce.. Herkes kulağa hoş gelen isimleri yazdı kağıtlara.. Amacımıza en uygun ismi bulmalıydık… Amacımız yardım edende de edilende de ayırım yapmamak olacaktı. Dil, din, ırk ayrımı yapmayacak ve sadece ihtiyaçlı olmasına dikkat edilecekti ailelerde. Herkese kapımız açık olacaktı. Derneğimize en güzel uyacak ismin EVRENSEL olduğuna kara verdik oylama sonucunda. Evrensel kelimesinin altında bu kadar ezileceğimizi nereden bilebilirdik?? Bilseydik bunu, en başından “Ehli Sünnet Ve’l Cemaat Yardımlaşma Derneği” adını alırdık zaten…

2003 yılı Nisan ayında resmi dernek kuruluşunu gerçekleştirmiştik. Herşey resmi olsun istedim. Ülkemizde yardım adı altında neler yapıldığını hep duyuyoduk çünkü…Hiçbir dedikoduya yer vermemeli ve yardımlarımıza odaklanmalıydık sadece.. Bu nedenle herşey resmi olmalıydı. Devletimiz bizi incelesindi tabii ki..Korkacak birşey yapmıyorduk ki..

Yönetim kurulumuzu ve tüzüğümüzü hazırladıktan sonra başkanlık görevine seçildim ve görevime başladım. Dernek kuruluşu gerçekleştikten bir ay kadar sonra merkez karakola davet edildim ve ufak çaplı bir ifadem alındı orada. Neden Evrensel? Arkanızda kimler var? Gibi basit sorular soruldu.. Dilim döndüğünce anlatmaya çalıştım amaçlarımızı..

Bir yandan maddi destek bulmaya çalışırken, diğer taraftan fakir aileler buluyor ve yerlerinde ziyaret ederek tesbit yapıyorduk fakir olup olmadıklarına dair ailelere. Hata yapmayalım diye her aileye 2 gönüllümüzü gönderiyor ve arka odalara da bakırıyorduk çünkü birçok aile giriş kısmında çok fakir görüntü verirken arka odalarda lüks yaşam standartlarıyla yaşıyorlardı. Sahtekarlık maaleef insanların bazısının hayat felsefesi olmuş… Biz elimizden geldiğince tesbitleri en sağlıklı şekilde yapıyorduk.

Ailelerin istatistiksel bilgilerini de almaya çalışıyorduk bu arada. Kaç çocuk yaşıyor ailede, yaşları nedir? Çalışan kaç kişi var ailede? Elektrik, telefon ve su gibi harcamaları hakkında bilgi alıyorduk, beyaz eşyalarına kadar kayıtlarını tutuyorduk ki ilerde ihtiyaçlarına sağlıklı destek olabilelim diye….

Maddi destek bulma en büyük sıkıntımızdı en başından beri. Hep beni tanıyan dostlarım yardım ediyordu ve bizi inceleyen ve güvenen üç beş yeni yüz… Gerisi hep önyargılıydı bize. ARKANIZDA KİMLER VAR? Sorusu hep soruluyordu…

EVRENSEL YARDIMLAŞMA DERNEĞİ’nden geliyoruz dediğimiz anda kapılar anında kapanıyordu çoğu yerde. Solcusunuz siz, kürt müsünüz? Pkklı mısınız? Değiliz adımız evrensel çünkü evrensel bir amacımız var, biz müslümanız ama içimizde her kafadan gönüllümüz var, müslümana da ateiste de ihtiyaçlıysa yardım ederiz. İslam dinimizde müslüman olmayana yardım etmeyin denilmiyor ki zaten! Kim dinler sizi…..

Kendimizi tanıtalım istedik.. Anlatalım kendimizi.. Site kurduk . Mail attık binlerce insana. Yaptıklarımızı anlattık, projelerimizden bahsettik maillerimizde… Cevap mailleri geldi tabii ki.. Bin mail geldiyse 800 tanesinde küfürler ediliyordu bize…Neden? Bilemiyorum.. Ne yapmıştık ki bu küfürlere maruz kalıyorduk asla anlayamacağım…Fakire hizmet etmek bu kadar kötü birşey olmalıydı demek ki. Mail atmayı bıraktık sonra…

İnternet sitemizi gezen bazı arkadaşlar içimizdeki ÜNLÜLERİ soruyordu nedense..Maalesef İbomuz, Hülyamız, Sedamız hiç olmadı bizim…Sadece bir tane mankenimiz oldu, o da o dönemlerde kaybettiği imajını düzeltebilmek adına basını çağırıp,gelip show yapıp gitti. İmajı düzelttikten sonra bir daha sormadı bile ne yapıp ettiğimizi. Bizim ünlü abilerimiz ablalarımız olamadı hiç o anlamda….

Basın kuruluşlarıyla irtibata geçelim dedik. Televizyon kanallarına önce ulaşmaya çalıştık… FORMATIMIZA UYMUYORSUNUZ! Dediler. Onların formatı çünkü hip hop kültürü idi. Biz ise fakirlerle uğraşıyordukü seyirci sevmezdi bu yayınları pek. Hem bir kaç kanal zaten yayın yapıyordu o konuda. Gerek yoktu yani….

Bir kanal sadece ılıman baktı o dönemde.. Bir sanatçı!mızla birlikte ailelerimize gidilecek ve gösterilecekti bu her hafta o kanalda. Ailelerimizi rencide etmek istemediğimiz için biz kabul etmedik o teklifi zaten…

Bir dini yayın yapan kanal ise epey düşündükten sonra senelik 30 milyar verirsek yayına alacağını söyledi. Onlar da bizi kendi amaçlarına alet edecekleri için gene kabul etmedik, hem zaten o kadar parayı bulsak binlerce aileye direkt yardım edebilirdik ki…

Gazetelere reklam verelim istedim sonra. 7×14 cm boyutunda bir tek reklama 1 milyar TL istei gazetelerimiz. En kıytırık gazeteler ile uçuk fiyatlar istediler. O parayı bile vermek açıkcası ağır geldi maddi sıkıntılar dolayısıyla.

Gazeteye, televizyona haber niteliğinde hizmetlerimizde basına haber verelim dedik, bu sefer de içimizdeki gönüllüler bize SİZ REKLAM PEŞİNDE MİSİNİZ? Yakışmaz bize reklam dediler ve gene adım atamadık o anlamda da.

Birçok insanımız bize neden KREDİ KARTIYLA yardım almadığımızı hep sordu. Oysa bu bizim hatamız da değildi. Anlatayım….. Bankaların maalesef hiçbirisi bizi amaçlarına uygun bulmadı. Cironuz ne kadar olacak dediler, büyük rakam veremedik. Onlar istiyor ayda bilmem ne kadar yüzbin dolar para dönsün ki size sistemi açsınlar. Dini finans kurumları da buna dahildir…..

Dedik SMS ile yardım programı yapalım. Sms sistemleri bizden 500.000 sms garanti istedi en başından… Veremedik tabii ki…reklm yapamayan bir dernek 500.000 sms rakamına nasıl ulaşabilirdi ki? O da olmadı maalesef.

Biz bu destek arayışlarıyla cebelleşirken aileler de her 3 ayda bir erzaklarını almaya devam ediyordu, erzak parası bulacağız diye dilenci gibi sağa sola koşturuyordum ki denk getirebileyim erzak paralarını…

Erzak harici daha birçok yardım da yapıyorduk bu zorluklar içerisinde.. Kömür dağıttık mesela her aileye birer ton. Okul döneminde eğitim desteği verdik, sağdan soldan çanta, defter, kalem ayarlayıp her öğrenciye bir çanta ulaştırdık. İş bulduk 10 aileye. Sağlık desteği verdik birçoğuna. Ev eşyaları dağıttık yüzden fazla aileye….

Yardımları toplu dağıttığımız dönemlerde hep muhtarlar çevremizde dolanıyordu, sonradan anladık ki kendilerinin bu desteklerin arkasında olduğu imajını vermek için yanımıza bitiyorlarmış yardımlar sırasında… Ne acı….

Belediyelerle görüştük, destek istedik, öyle kaldı isteklerimiz. Ne bir yer verildi bize ne de destek….

Çoğu gönüllümüz zamanla dağıldı.. Herkes güçlünün yanında olmayı sever haklı olarak.Maddi veya manevi gücünüz yoksa yalnız kalmanız kaçınılmazdır. Biz de kaldık sonuçta 3-5 gönüllü. Aile sayımızı 150’ye düşürdük. Elimizden gelen yardımı yapmaya gayret ettik.

Çevremizde bize destek vermesini beklediğimiz birçok arkadaşımız, kendi cemaat ya da partilerine ait olmadığımız için sahiplenmediler hizmetimizi, üstelik kötülediler sağa sola, yardım edenlere de engel oldular bazıları….Canları sağolsun hepsinin….

Bir yardım derneği hikayesi burada son buluyor…. Ülkemi insanına yardım etmek istedim, gerçekten çok çalıştım başarılı olalım diye.. Dünyaya ulaşalım sonra istedim buradan yola çıkarak.. Dünyada aç kalmayıncaya kadar birlikte savaşalım açlıkla istedim… Ama ütopyaymış bu ne acıdır ki…

Dünya parsellenmiş.. Devletler bölmüşler insanları önce parçalara… İnançlar dağıtmış, politikacılar ezmiş, cemaatler kaymağını yemiş… Bir yerlere bağımlı olmayan kaç kişi vardır diye sorarım size? Ve bağımlı olduğu gruba destek olmayan var mı? Destek olmayınca aralarında yer alma şansı var mıdır peki?

Biz bir yere ait değildik.Herhangi bir cemaate ya da bir partiye bağımlı da değildik. özgürdük…Aslında en büyük hatamız da buydu… Büyük konuşmak gibi olacak ama DÜNYADAKİ YARDIM KURUMLARI İÇERİSİNDE HİÇBİR GRUBA, CEMAATE, DİN İNANCINA, DEVLETE, POLİTİK PARTİYE YA DA TİCARİ AMACA SIRTINI DAYAMADAN HİZMET VEREN TEK YARDIM DERNEĞİ BİZDİK…

Biz de pes ediyoruz artık…. Artık bedenim bu kadar ağır yükü kaldıramıyor.. Hem madden, hem manen çok yıprandım..

Küçük dünyama geri dönüyorum biraz kırgınlık, biraz sitemle..

Bugüne kadar yanımda olan dernek çalışanlarıma, yapılan hizmetlerde maddi ve manevi destekleriyle çalışan tüm gönüllülere sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

5.11.2006

Tayland Ve Yönetim Değişikliği

 20 Eylül tarihinde Tayland`da Ordu darbe düzenleyerek iktidarı ele geçirdi.Başbakan Thaksin Shinawatra yurtdışındayken askerler Başbakanlık Binası’nı ele geçirerek televizyondan yayın akışını değiştirdi ve olağanüstü hal ilan edildi.

Tayland seyahatim sırasında Thaksin Shinawatra’nın, yani devrik başbakanın halk tarafından çok sevilmediğini öğrendim. Thaksin çok zengin bir kişi iken, politikaya da atılmış ve servetinin bir kısmını bu uğurda harcayıp halkı etkileyip başbakan olmayı başarmış. Halk ticarete kafası çok çalışan bu liderden çok hizmet beklemiş ama gelelim ki Thaksin kendi ailesini daha da zenginleştirme adına hep yeni kanunlar çıkartmış. Halk da zaten bunu görünce ona olan sevgi ve saygısını kaybetmiş…

Kral’ın da desteğini alan Ordu, Thaksin Amerika’ya ziyarete gittiğinde ihtilali gerçekleştirmiş… Halkın ihtilalcilerle çatışması beklenirken insanlar askerlere çiçekler uzatmış, birlikte fotoğraflar çekilmişler.

İhtilal hiçbir zaman tasvip edilecek bir şey değil ama yöneticiler akıllı hareket etmedikleri sürece Tayland’daki gibi sonuçlar olabiliyor. Tayland ihtilalinde halkın sakin davranmasında en büyük etken KRAL Bhumibol Adulyadej. Kral halk için TANRININ GÖLGESİ..Ölen kralların putlarına tapılıyor. Kutsal kabul ediliyor. O nedenle kralın halk üzerindeki gücü kan akmadan bu ihtilalin gercekleşmesindeki en büyüt etken bence….

9.10.2006

Şeker Bayramı Ne Demek?

Dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum ama dehşetle izlediğim bir kelime oyunu oynuyor birileri son dönemlerde….Türkçemize damla damla sokulan bir sürü yeni kelime var, bunların çoğu basın yoluyla dilimize kazandırılmakta…

Son günlerde ŞEKER BAYRAMI terimine takıldım… Dini bayramlarımızdan biri Ramazan Bayramı, diğeri de Kurban Bayramı biliyorsunuz. Peki şeker bayramı ne oluyor bu durumda? Müslümanların Ramazan ayında tuttukları oruçlarının kutlamasıdır Ramazan Bayramı. Bu bayrama şeker bayramı demek için cidden problemli bir yaklaşımda olmak gerekiyor bence…

Hristiyanların Paskalya Bayramlarına Şeker Bayramı adı verilmiyorsa benim Ramazan Bayramı’ma da kimse şeker bayramı adını veremez diyorum ben…

Gazetelere bakınca özellikle tur şirketlerinin şeker bayramı programlarını esefle izlemekteyim..

Ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar kimse bana şeker bayramı dedirtemeyecek ama onu bilsinler….

25.09.2006